F. Saadet Bilir (yazar), Ali F. Bilir (yazar)
Basım Yılı: 2007
Yayıncı: Etik Yayınları
ISBN: 9758565695
Sayfa Sayısı: 759
Türü: Araştırma
Görüşler
Otuz beş yıldır Gülnar’da yaşayan bir insan olarak, bu yöremizdeki insanların konuşması, yaşayış biçimi ve üretim ilişkisini yakından gözlediğimi söylemeliyim. Gülnarlı olmayan birinin penceresinden onları görmek, incelemek, yaptığım işi kolaylaştırmamı, nesnel olmamı sağladı. Amacım da zaten Gülnar ve yöresinin özgünlüğünü, kendine özgülüğünü birinci elden tanık ve tanıklıklarla anlatmaktı. Bunu büyük ölçüde başardığımı sanıyorum.
Toroslar’ın tepesinde, Göksu Vadisi ile Anamur, Ermenek arasındaki iç bölgede yaşayan halk, sanayi ve teknolojinin yeniliklerinden yararlanamadan, gözden uzak bir yaşam sürmüştür yıllarca. İlçenin gelişmesini olumsuz etkileyen bu uzak kalış, Türklerin anayurdu Orta Asya’dan getirdiği gelenek, görenek ve yaşayış biçimlerinin çok büyük bir değişime uğramadan korunmasını sağladığı, oradaki öz kültürün günümüze kadar taşınmasına yol açtığı için, olumlu bir başka sonuç doğurmuştur.
F.Saadet Bilir
Bizi büyüleyen bütün bu değerlerin yitip gitmeden derlenmesi, zamanın belleğine yazılması gerekirdi. Saadet ile bunu yapmaya çalıştık. O, ilk adımı üç yıl önce yayımlanan, “Merv’den Adapazarı’na Gülnar” kitabı ile atmıştı zaten. Bu kez beni de yanına aldı. Birlikte Gülnar’ın bütün köylerini gezdik. Yaşlı, birikimli, söz ustası insanlarla halk kaynağından gelen alçak gönüllü bilgelerle konuştuk. Derya o kadar zengindi ki!.. Gördüklerimiz, duyduklarımızla büyülendik. Bu çalışmaya neden daha önce başlamadık diye yakındığımız oldu. On yıldan çok sürdü araştırmamız. Yazıya geçirilmesi ise bir buçuk yıl aldı. Bu sırada yükün büyük bölümünün Saadet’in omzunda olduğunu belirtmeliyim. Onun araştırma heyecanı, direnci ve disiplinli çalışması olmasa bu yapıt gün yüzüne çıkar mıydı bilemiyorum.
Ali F.Bilir
Mersin’in Gülnar ilçesi, Orta Asya’dan göç ederek Toroslar’a ulaşan Türkmenler’in önemli göç yollarından biriydi. Dolayısıyla Gülnar, coğrafik konumu itibarıyla, bu göçle beraber gelen kültürleşmenin ilk yaşandığı noktalardan biri. Köklü bir tarihe sahip ilçe, her şeye rağmen, tarihten devraldığı geleneklerini yaşatmaya çalışıyor. İki yazarlı bu kitap, Gülnar’daki günlük yaşamı, mutfak kültürünü, yörenin yemeklerini, bayramlarını, törenlerini, kutlamalarını, halk inanışlarını, süslenme şekillerini, halk hekimliğini, halk veterinerliğini, kullanılan dilin hususiyetlerini ve burada yaşayan halkın edebi ürünlerini ayrıntılı olarak vermeyi amaçlıyor.
Radikal, Yeni Çıkanlar, 13/04/2007
Nereden Alabilirim?
ideefixe.com | kitap ambari.com | netkitap
Aydıncıktan Esintiler: BİR SEVDADIR BU
Bir sevda vardır, yürek isteyen, kararlılık isteyen. Bu sevda, heyecan, disiplin, direnç ve özveri gerektirir. Umutsuzluğa, düş kırıklığına, engeller karşısında pes etmeye yer yoktur bu sevdada. O öyle bir sevdadır ki adama iğneyle kuyu kazdırır. Buna tutulanların tek arzusu ise, sevdasının kanatlanıp uçup gitmemesidir. Yöre sevdası derler buna. Ekmeğini yediği, suyunu içtiği, havasını soluduğu, inanlarının acısını, sevincini paylaştığı yöresinin sevdası.
Yöre sevdasına tutulmuş, biri araştırmacı yazar, diğeri şair ve öykücü bir çift yaşamakta otuz beş yıldır, gülün nara, narın güle sarıldığı koyakta. Bilir Ailesi. İki Gülnar tutkunu. Onlar, Gülnar’ın tüm köylerini gezdi, insanlarıyla konuştu. Gelenek, görenek veyaşam biçimlerini öğendi. Bıkmadan, usanmadan, on yıldan fazla sürdü araştırmaları. Dile kolay on yıldan fazla bir zaman dilimi. Gülnar’ın kültürel değerleri yitip gitmeden derlediler; “Söz uçar, yazı kalır” düşüncesine uyarak 759 sayfalık “Orta Asya’dan Toroslara GÜLNAR” adlı görkemli bir kitap yayımladılar. Sadece yazıya geçirilmesi bile bir buçuk yıl almış olan kitabı da Gülnar halkına adamışlar. “Yola çıktığımız günden beri, esirgemediği sevgi ve ilgiyle bizi yüreklendiren değerli Gülnar halkına gönülden teşekkür ederek, kitabımızı onlara adıyoruz, diyor yazarlar.
Dört bölümden oluşan yapıtta, neler yok ki! Maddi Kültür ve Üretim; Dil ve Anlatım; Anonim Halk Edebiyatı; Fotoğraflar. Gülnar dili, kültür ve toplumsal yaşamı üzerine görkemli bir kaynak, bir nehir, bir derya.
Kitap iki dilcinin imbiğinden süzülmüş, akıcı ve hoş bir dille yazılmış. Okurken, çok büyük zevk alınacağı kesin. Özgün sözcük ve söyleyiş özelliğiyle “Gülnar Ağzı dilbilimciler için çok geniş bir kaynak olacaktır. Yalnız dilbilimciler değil aynı zamanda halkbilimciler de çok yararlanacak bu yapıttan.
Gülnar’ın Nasreddin Hocası olarak bilinen Molla Memet’e ait fıkrarı okurken, uyanıklığın, şakacılığın, hazırcevaplığın, nüktedanlığın inceliğine varılacaktır. Şu fıkrada tüm bu özellik hemencecik görülür. “Molla Memet’in hanımı yaşlanınca unutkan olmuş. Komşudan gelen bir tabağı, nereye koyduğunu unutmuş, habire onu arıyormuş. Molla Memet, hanımına “Karı boş ver tabağı, eskilerden konuşalım. Ben seni istetmeden önce başkaları da istedi miydi?” diye sormuş. Hanımı bir solukta, isteyenleri saymaya başlamış ve on ikincisine geldiğinde Molla Memet, “Be karı, onlar seni isteyeli elli sene olduğu halde hepsini hatırlıyorsun da; beş dakika evvel koyduğun tabağın yerini neden unutuyorsun?” demiş.
Köylülere özgü fıkralar da derlenmiş ve özgün bir dille anlatılmış kitapta. “ Hiç saat görmemiş bir Koçaşlılı, saati kulağına dayamış, saatten gelen sesi duyunca, “Anam avradım olsun, bunun içinde çekirge var,” demiş.
Gülnar yöresiyle ilgili olan bu kültür yapıtı, kimilerine bir şeyler öğretirken, kimilerini de tarihin derinliklerine uzun bir yolculuğa çıkaracaktır. Bu derya itap hakkında yazılacak olanlar, bir sayfaya kesinlikle sığmaz.
Bizlere Yöremizi daha iyi tanıma olanağı sağlayan bu güzide kişiliği hizmetlerinden dolayı kutluyorum. Ellerine yüreklerine sağlık.
Gülnar’ın üzümü
Kısaca söyledim sözümü
Tanrı korusun
Bu iki gözümü
Gülnar Gazetesi, 28 Şubat 2007, Sayı: 89, s: 2
AROLAT’IN KİTAPLIĞINDAN: TARİHSEL BAĞIN YOK OLMASINA DİRENİŞ
Anadolu’nun her yanında bin yıllara duyarlı bir tarihsel bağ söz konusudur. Bin yıllar boyu kapalı kalan toplum geleneklerinden, söylencelerinden ayrılmadı. Ancak, son dönemde hızla değişen toplumsal yapı ve artan iletişim imkânları Anadolu coğrafyasında da hızlı bir değişimi ve geçmişten kopuşu beraberinde getirdi. Anadolu coğrafyasında yazılı kültür ağırlığı olmadığı için bu gelişme sözel kültüre dayalı yapının tarihsel gelişmesini yeni nesillere aktarmasını hızla ortadan kaldırmaya başladı. Dününü unutan bir gençlik ortaya çıkardı.
Yerel çalışmaların monografilerin önemi
Bu yeni gelişme sözel kültürün yazıya aktarılması çalışmalarını, yerel özellikleri kâğıda dökmeyi, monografileri çok önemli hale getirdi. Bu yerel çalışmaların Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış olan üniversitelerin asli görevlerinden biri olduğu inancındayım. Size sözünü edeceğim F. Saadet Bilir ve eşi Ali F. Bilir’in “Orta Asya’dan Toroslara Gülnar Dil, Kültür, Toplumsal Yaşam” incelemeleri bu yönde yapılmış çok önemli bir çalışmadır. Amatör bir ikilinin yapmış olmasına karşın, bilimsel temellere dayalı olarak gerçekleştirilmiştir.
Gülnar Hatun’dan gelen isim
Kitapta Gülnar’a yerleşimin tarihsel bağı ve isminin kaynağı şu bilgilerle bize aktarılıyor:
“Gülnar’da Orta Asya’da Balkaş Gölü çevresinde yaşayan, Oğuzların Avşar boyuna bağlı eski bir Türk oymağının adı. Dilleri Türkçe olan bu göçebe topluluğun ‘Gülnar’ adında bir de kentleri var. Moğol baskısı, Çin entrikası, kuraklık vb. nedenlerle bu Yörük oymağı ata yurtlarından ayrılarak ilkin Horasan’ın Merv kentine göçer, yerleşir. Ancak, Araplarla araları için başlarında eceleri ‘Gülnar Hatun’ adında yiğit bir Yörük kadını yeniden yola düşerler. Bir söylenceye göre 750, başka söylenceye göre 1235 yıllarına Anadolu’ya gelirler. Arap kıyımından kurtulan Gülnar oymağı, tehlike dolu uzun bir yolculuğun sonunda ulaştıkları Torosları, Akdeniz ve Göksu ırmağı arasında yer alan Taşeli platosunu yurt tutar. Buraya, Gülek boğazından geçerken Araplar tarafından öldürülen sevgili ecelerine duydukları saygı ve özlemden dolayı ‘Gülnar’ adını verirler.”
Bilimadamı gözlemi
Prof. Dr. Erman Artun, kitabın sunumunda Gülnar’ın tarihi yönüyle önemine değinip buranın halk kültürü değerlerini korumanın gerekliliğini ortaya koyuyor:
“Toroslar ve civarı dağlık coğrafyaya sahiptir. Yakın zamana kadar kapalı toplum yapısına sahip olan bu yörede gelenek, görenek, örf ve adetlerin korunduğunu görüyoruz. Gülnar’a ilk yerleşmeler, önceleri konar-göçer yaşamın sürüldüğü dağlık yörelere olmuştur. Gülnar’da ova, dağ ve yayla kültürü iç içedir. Gelenekleri, içinde bulundukları çevrenin sosyo-ekonomik durumuna göre davranış kalıplar geliştirirler. Yörük ve Türkmenlerin, sosyo-ekonomik etkin yerleri bulunmaktadır.
Orta Asya’dan gelip Torosları yurt tutan Türkmenler göç yollarında kültürleşme yoluyla kültür alışverişinde bulunarak bunları, Gülnar’a taşımışlardır. Yeni yurt Gülnar’da tanışılan kültürle ve yazlak-güzlek ve konalgalar arasında kültürleşme sürmüştür. Taşınan Orta Asya ve göç yolları kültürü, yeni yurt Gülnar kültürü ve İslami kültür, yüzyıllar boyu süren kültürleşme sürecinde yoğrularak bir Gülnar kültürü doğurmuştur.
Gülnar tarihi yönüyle çok köklü bir geçmişe sahiptir. Bu kültürel zenginlik, halk ürünlerine yansımaktadır. Gülnar halk kültürü ürünleri, toplumsal yaşamda uyum sağlayıcı, birlikteliği pekiştirici dayanışmayı artırıcı özelliklerini sürdürerek belli bir işlevi üstlenir. Bu ürünler, tarihsel gelişim sürecinde Gülnar insanının sanatsal beğenisini belirleyen estetik anlayışını sergiler. Halk kültürü ürünleri, kendi kültürüyle yabancılaşmayı önler. Geleneği sürdürenler kültür taşıyıcıları olarak görev yapmaktadır. Gülnar halk kültürü ürünlerinin halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Türk kültürünün korunmasında, yansıtılmasında önemli işlevi vardır. Halk kültürü ürünleri gün geçtikçe kaybolmaya yüz tutmaktadır.
Gülnar’da yaşayan halk kültürünün ürünlerinin bir bölümünü, Gülnar halkının belleğinden silinmeden derleyerek, bir kültür varlığı olarak kuşaklara aktarmayı bir görev bilen Sayın F. Saadet Bilir ve Ali F. Bilir’i kutlamayı bir borç sayıyorum.”
Yazarlardan da görüş alalım
Kitabın yazarlarından F. Saadet Bilir, hem bölgeyi, hem çalışmada neyi amaçladıklarını hem de çalışmalarını nasıl yaptıklarını Önsöz’de anlatıyor:
“Toroslar tepesinde Göksu vadisi ile Anamur, Ermenek arasındaki iç bölgede yaşayan halk, sanayi ve teknolojinin yeniliklerinden yararlanamadan, gözden uzak bir yaşam sürmüştür yıllarca. İlçenin gelişmesini olumsuz etkileyen bu uzak kalış, Türklerin anayurdu Orta Asya’dan getirdiği gelenek, görenek ve yaşayış biçiminin, çok büyük bir değişime uğramadan korunmasını sağladığı, oradaki öz kültürün günümüze değin taşınmasına yol açtığı için olumlu bir başka sonuç da doğurmuştur.
Göçebe kültürü yaşayan ir toplum olduğumuz için yazı yazma alışkanlığımız kıt ne yazık ki… Söylenenler, yapılanlar Yıkıcı zamanla uçup gidiyor. Hele şimdilerde!.. Yıkıcı dalgalarıyla tüm dünyayı kuşatan küreselleşmenin etkisiyle genç kuşak atalarının diline, yaşayışına, duygu ve düşüncelerine, duygu ve düşüncelerine, kültürüne yabancılaşmakta; bir toplum için, geçmiş ile bugün ve yarın arasındaki en büyük harç olan bu güzel değerler onların gözünde önemini ve değerini yitirmekte, ötekin kültürünü öncelemekte. Bunun sonucunda genç kuşaklar, geçmişini bilmediği büyüklerini küçümsemekte dil, anlatım, beslenme kültürü, sağlık ve yaşayış biçimi… gibi konularda, Orta Asya ve Anadolu imbiğinden süzülen kendi öz cevherini tanımadığı için, öz aynasına bakmadan, başka arayışlara girmekte, özentiye kapılmakta.
Yaklaşık on yıl önce eşimle Gülnar dili üzerine bir çalışma yapmayı düşünmüş, bu iş için kolları sıvamıştık. Zamanla bu görüşümüz, salt dil ile sınırlandırılmayan; daha ayrıntılı, daha geniş bir kültürel alan çalışması Gülnar’ın belleğini kayıt altına alacak geniş açılımlı bir kültürel girişim olmak yönünde evrildi. Araştırmalarımızı bu yönde sürdürdük.
Not defteri elimizde, söz uçar yazı kalır, düşüncesiyle yıllardır çevremizdeki konuşmaları, yapılanları; özcesi, türlü yüzleriyle yaşamı ve yaşananı gözledik. Derleyip topladık tanıklığımızı, izlenimlerimizi… Çevredeki belleği güçlü yaşlılardan bilgiler aldık. İlçedeki esnafların dükkânları, oraya alışverişe gelenlerden bilgi almamızda canlı bir ortam ve alan oluşturdu. İlerleyen gün ve haftalarda halk, konuyla daha çok ilgilendi. B işi bizim gibi benimseyip bilgi taşıyanlar oldu. Ardından belde ve köy gezilerimiz başladı. Kimine oralı ya da orayı bilen bayan arkadaşlarımla, kimine de eşim Ali’nin işinde ayırdığı zamanlarda, onunla birlikte gittik.
(…) Bu çalışma elbette, tam bir akademik çalışma değildir. Bir açıdan da öyle olması doğaldır. Yapılan iş, ana çizgileriyle, Gülnar coğrafyasında yaşayanların, Türklerin ilk yurdundan getirip, görece kapalı bir bölgede koruyarak günümüze taşıdıkları sözlü kültür varlıklarının yazıya geçirilmesidir. Halk kültürü ürünlerinin derlenmesi, oldukça zor iş. Dolayısıyla bu çalışmanın pek çok eksiği olacaktır kuşkusuz.
İğneyle kazılmış kuyu
Yazarlarının “ çalışmanın pek çok eksiği olacağını” söylemesine karşın 760 sayfalık bu Gülnar çalışmasında iğneyle kuyu kazılıp, sözel kültür yapısı içerisinde yer alan birçok konu yazıya geçirilip, belgesel nitelik kazanmış.
Kitabın “Maddi Kültür ve Üretim” başlığını taşıyan birinci bölümünde günlük yaşam, mutfak kültürü ve Gülnar yemekleri, bayram ve tören kutlamaları, halk inanışları, halk süslenmesi, halk hekimliği, halk veterinerliğine ait yönetsel özellikler içeren bilgilere yer veriliyor.
“Dil Anlatım” olarak isimlendirilen ikinci bölümde yerel ağızlı çok geniş bir sözlük de yer alıyor. Kullanılan dilin özelliği de şöyle anlatılıyor:
“Burada kullanılan sözcüklerin hemen hepsi Türkçe. Arapça ve Farsça’dan girmiş çok az sayıdaki sözcük de ünlü uyumuna uydurularak halkın diline girmiş. Arapça, ‘müdana-mudara’, ‘vebal- vabal’ olmuş. Arapça bazı sözcükler de anlamlarının karşıtı ya da yakını, bir başka anlam taşımakta. ‘sirkat’ , ‘çalma, hırsızlık’ anlamındayken Gülnar’da bu sözcük ‘saklamak, gizlemek, göstermemek’ anlamında kullanılmakta.”
Kitabın üçüncü bölümü “Anonim Halk Edebiyatı” başlığını taşıyor. Ve bu bölüm içersindekiler beş alt başlık altında toplanıyor. “Anonim Halk Edebiyatı Manzum Ürünleri”, “Anonim Halk Edebiyatı Mensur Ürünleri”, “Anonim Halk Edebiyatı Manzum-Mensur Ürünleri”, “Oyunlar”, “Bitki be Hayvan Adları”
Burada bir iki yerel atasözünü aktaralım: Ağaç özüyle, insan sözüyle sevlir. Bir sandık parası olandan, bir sandık kitabı olan iyidir. Her akıl bir olursa koyuna çoban bunmaz. Sabırla dut yaprağı atlas olmuş.
Kitabın son bölümü dördüncü bölümü kaynak kişiler, kaynakça ve fotoğraflardan oluşuyor. Kaynak kişiler listesinde 645 kişi yer alıyor. ayrıca, fotoğraflar bölümünde yüzün üzerinde fotoğrafa yer veriliyor. Gülnar çalışması Orta Asya’dan yüzyıllar önce binlerce kilometrelik maceralı bir göçle Toroslarda Gülnar’a yerleşip kapalı toplum özelliği içinde yaşamış insanların sözel kültürlerini yazıya döküyor. Böylece, hızla değişip yok olan kültürel değerlerin bir bölümü kayda geçmiş oluyor.
Dünya Kitap, 4 Mayıs 2007, Yıl: 16, Sayı: 187, s. 4
ORTA ASYA’DAN TOROSLAR’A GÜLNAR
Araştırmacı yazar F. Saadet Bilir’le eşi ozan ve öykücü Ali F. Bilir, yıllarını vererek Gülnar ilçesi ve çevresinde yaşayan insanların dillerini, ekinlerini ve toplumsal yaşamlarını inceleyerek, ortaya kapsamlı bir yapıt çıkarıyorlar: “Orta Asya’dan Toroslara Gülnar”. Yapıta bir sunu yazan Erman Artun, Gülnar’da ova, dağ ve yayla kültürünün iç içe olduğunu anımsatarak, yörede yaşayan Yörük ve Türkmenlerin göç yollarında kültür alışverişinde bulunarak, bunları Gülnar’a taşıdıklarını ve bu yapıtla, kaybolmaya yüz tutan halk kültürü ürünlerine sahip çıkıldığını vurguluyor. Yapıtı hazırlayan iki yazardan biri olan F. Saadet Bilir, “Gülnarlı olmayan birinin penceresinden onları görmek, incelemek, yaptığım işi kolaylaştırmamı, nesnel olmamı sağladı” diyor ve genç kuşakların kendi kültürlerini tanımadıkları için başka arayışlara girip özentiye kapıldıklarını belirtiyor Yazar, Gülnar’ın tüm köylerini dolaşarak köylüleri konuşturarak “Anadolu insanının bilgeliğine” tanık olduklarını söylemeden geçemiyor. “Önsöz’e Katkı Yerine” başlığıyla bilgiler veren Ali F. Bilir, Gülnar Oymağı’nın yaşadığı bu geniş coğrafyayla ilgili açıklamalar yapıyor: “Gülnar, Orta Asya’da Balkaş Gölü çevresinde yaşayan Oğuzların Avşar boyuna bağlı eski bir Türk oymağının adı. Dilleri Türkçe olan u göçebe topluluğun Gülnar adında bir kentleri var. Moğol baskısı, Çin entrikası, kuraklık vb. nedenlerle bu Yörük oymağı ata yurtlarından ayrılarak ilkin Horasan’ın Merv kentine göçer, yerleşir. Ancak, Araplar’la araları açıldığı için başlarında eceleri, ‘Gülnar Hatun’ adındaki yiğit bir Yörük kadını yeniden yollara düşerler. Bir söylenceye göre 750, bir başka söylenceye göre 1235 yıllarında Anadolu’ya gelirler. Arap kıyımından kurtulan Gülnar Oymağı, tehlike dolu uzun ir yolculuğun sonunda ulaştıkları Torosları, Akdeniz ve Göksu Irmağı arasında yer alan Taşeli Platosu’nu yurt tutar. Buraya, Gülek Boğazı’ndan geçerken Araplar tarafından öldürülen sevgili ecelerine duydukları saygı ve özlemden dolayı ‘Gülnar’ adını verirler…”(s.15) Yapıtta tüm konular dört bölüm altında inceleniyor: Maddi Kültür ve Üretim, Dil ve Anlatım, Anonim Halk Edebiyatı, Kaynakça-Fotoğraflar.
Maddi kültür ve Üretim bölümünde, yörede yaşayan Yörüklerin çadır yapımları. Sarıkeçililer pamuk, yün, kıl ve deri işlenmesi, dokumacılık, doğa ürünlerinin değerlendirilmesi, odun kömürü, pise, kekik suyu, balmumu, salep yapımları vb. anlatılıyor. Mutfak kültürüyle ilgili ayrıntılı bilgiler veriliyor. Sözgelimi; bulgur kaynatma, bulgur çekme, tahıl dövme, tarhana, nişasta, erişte yapımı, domates kurusu, salça yapımı ve diğer kış hazırlıkları açıklanıyor. Ayrıca hayvansal kaynaklı kışlık yiyeceklere de yer veriliyor. (Peynir, lor, çökelek, teleme, kavurma, sucuk pastırma vb.) Doğa koşullarında yiyeceklerin saklanmasıyla ilgili yöntemler Yörüklerin ne değin yaratıcı insanlar olduklarını kanıtlıyor. Onların konukseverliği de övgüye değer. “…Gülnarlı Türk konukseverliğinin en güzel örneğini sergiler. Konuklarını ağırlamak onları mutlu eder. İşi çok acele olup hemen gitmek isteyenlere, ‘Burası mezarlık değil, bari bir suyumuzu iç, öyle git’ diyerek su içirilir. Uzaktan gelenlere mutlaka ekonomik duruma göre evde, bağ bahçede bulunanlardan hemen bir şeyler hazırlanır, konuk ağırlanır…” (s.71) Yapıtta konuşturulan, bilgi alınan yüzlerce kaynak kişinin sayılar verilerek ayrıca kaynakçada adları belirtilmeleri bir değerbilirlik örneği.Gülnar yemeklerinin yapılışını, sunuluşunu öğrenmek isteyenler için önemli bir yemek kitabı özelliği de taşıyor bu yapıt. Bayramlarda, törenlerde kutlamalara halk inanışlarına, süslenmelere, halk hekimliğine, halk veterinerliğine (baytarlık), geniş yer verildiği gözleniyor.
Dil e anlatım bölümünde, yöre halkının kullandığı sözcüklerden oluşan bir sözlük abece sırasıyla sunuluyor. İlgimi çeken birkaç sözcüğün anlamlarını vermek istiyorum. (arda: kötü bakımsız. buğuz: işkence, sıkıntı. ceneviz: olgunlaşmadan kurumak. cıvgın: ne yapacağı belli olmayan, cıvık sulu. çangal: kesilen dallı yapraklı odun. çokum: toplu halde. değinti: bir konuda üsteleyerek fazla konuşma. elcek: birlikte, topluca. evgin olmak: acele etmek. gacar: binanın saçak altındaki boşluğu, kovuk. kepez: eski vb.) Yöre halkının kullandığı sözcüklerin zenginliği, yalınlığı, Türkçemizin ne değin yalın ve zengin olduğunun açık bir göstergesi. Şimdiki Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu’nun yapmadığını yapan yazarlarımızın özverisini önemsemek gerekiyor.
Anonim Halk Edebiyatı bölümünde, yörede kullanılan mani, türkü, ağıt, ninni, bilmece, tekerleme, masal, fıkra, atasözleri, ölçül-özlü sözler, ilençler, yeminler, yerel deyişler, lakaplar, oyunlar, bitki ve hayvan adları vb. tüm ayrıntılarıyla sunuluyor. bir mani örneği: “Adana’nın kayrağı/ Gızlar çeker bayrağı/ Uluhtu’nun kızları/ Bişmiş sütün kaymağı” (Çuurkonak Köyü, s:271). Kişiler için yakılan ağıt örneğinden bir bölüm. “Boğazlıyan’da nişanda/ Siyahlı kırmızı tepeler/ Karları yağar sepeler/ 24 Ocak’ta Uğur Mumcu’yu öldürdüler/ Buna ne şüpheler/ Onu öldürenlerin onun ismini/ Yeryüzünden kaldıranların/ Elleri kolları incirlere bağlansın/ Durulmasın büyük yazara ağlansın…”(Konur Köyü’nden, s.295) Ağıt türünden ninnilere bir örnek: “Bebeğim dalda kaldı/ Gözlerim yolda kaldı/ Bebeğimi kim aldı/ Ninni yavru ninni” (Arıkuyusu Köyü’nden s.369). Yörede bilmecelerin, tekerlemelerin masalların, fıkraların vb. ne değin zengin olduğu anlaşılıyor. Gülnarlıların dünyanın her yerinde bulunacağını anlatan bir fıkra Amerika’daki Gülnarlı: “Adamın biri, ‘Aslanköylü ile Gülnarlının olmadığı bir yere gideceğim’ deyip Amerika’ya gider. Yolda yürürken topallayan birinin türkü söyleyerek geldiğini görür, bizimki adama, ‘Nerelisin?’diye sorar. Topal da ‘Gülnarlıyım’ diye cevap verince bizimki; ‘Topalınız buraya gelmiş, sağlamınız nereye kadar gider kim bilir?’ der” (s.511)
Yapıtın kaynakça ve Fotoğraflar bölümünde, 645 kaynak kişiyle birlikte, onlarca kaynak yapıt belirtiliyor. Gülnar fotoğrafları yanında, Gülnar imecesinden insan görünümleri sunuluyor. Gülnar’daki yaşamı, Gülnar’ın doğasını, bitki, çiçek ve hayvanlarıyla yansıtan fotoğraflar yapıtın değerini daha da arttırıyor.
F. Saadet Bilir’le, Ali F. Bilir, “Orta Asya’dan Toroslara Gülnar” adlı yapıtlarıyla, Gülnar ve çevresinde yaşayan insanların dillerini, ekinlerini, toplumsal yaşamlarını tüm yönleriyle yansıtarak, bugünlere tanıklık ederek geleceğe aktarılmasını sağlıyorlar. Emeklerine saygı duymak düşüyor bize.
(*) Orta Asya’dan Toroslara Gülnar- F. Saadet Bilir, Ali F. Bilir, Etik Yayınları, Ocak 2007
ARDIÇKUŞU: Kasım 2007, Yıl: 9, Sayı: 104, s: 46-47
GÜLNAR HATUN’U DİNLERKEN
F. Saadet Bilir ve Ali F. Bilir. Anadolu’nun en şirin beldelerinden birinde, Gülnar’da yaşayan iki aydınlanma gönüllüsü; eğitimci, yazar, şair…
Bir gün bakıyorlar ki yaşamı paylaştıkları bu güzel yurt köşesinde tanık oldukları pek çok güzellik, kültür öğesi, “küreselleşmenin de etkisiyle” yitip gitmekte. Kalemlerini, kağıtlarını, ses kayır araçlarını, fotoğraf makinelerini alıp koyuluyorlar işe. Köy köy, mahalle mahalle, ev ev dolaşıyorlar. Yıllar süren çabalarının sonunda “dört başı mamur” bir halk bilim yapıtı çıkıyor ortaya: “Orta Asya’dan Toroslara GÜLNAR”. Masallar, fıkralar, maniler, ağıtlar, ninniler.. Atasözleri, bilmeceler, tekerlemeler.. İlençler, yeminler, yakarılar.. Yemek tarifinden süslenmeye, hayvan bakımından halk hekimliğine Gülnar’da, Göksu Vadisi’nde tekmil yaşam döngüsü…
Kitabın kapak resmi, içeriğini özetliyor: Yaşlı bir zeytin ağacı (“Bilge Zeytin”, Başaran’dan) ile kaynaşmış çivi yazıl bir tablet zarfı.
Uygarlığın özeti de bu olmalı: Tarih ve doğanın sentezi. Bu sentezi yapmayı başaran toplumlar, başaramayanların önüne geçmişler tarih boyunca.
Bu sentezden süzülüp gelen kültür öğelerinin başında sanırım fıkralar gelir. Fıkralar bize, yaşama biraz daha saflığın penceresinden bakmayı öğretirler. Gülnar fıkrlarını okuyunca, saflıktan da öte, bir duruluğun penceresinden bakarken buldum kendimi. İşte o fıkralardan, beni en çok etkileyenlerden biri:
“Dürbün
Dağda hayvan otlatırken iki çoban acıkmış, ama azıkları, çoban arkadaşlar Ahmet’teymiş. Biri bağırmış bağırmış, bir türlü onu görememiş, sesini duyuramamış. Diğeri ona dürbünü vermiş, daha kolay bulsun diye. Drbünle bakınca Ahmet şıp diye karşısına çıkmış. Bu kez bizimki, çok yavaş sesle, “Amat, Amat!” demiş. Tabii Ahmet bu sesi duymadığı için yanıtlamayınca, bizimki “Ulan Amat” diyormuş “bana küs müsün neden konuşman?”
Tarih ve doğanın sentezinden süzülüp gelen kültür öğelerinden biri de manilerdir. GÜLNAR kitabını okuyunca gördüm ki Gülnar halkı manileri laf olsun diye söylememiş; onu yaşama geçirmiş, davranış haline getirmiş. İşte Gülnarlıyı Gülnarlı yapan manilerden biri:
“Trenin penceresi
Pencerenin perdesi
Okumayı bilmeyen
Bulaşık tenceresi”
Bu maniyi söyleyen halkın elbette çocukları okur. Ali F. Bilir’den öğrendiğimize göre, Gülnar’da her evin mutlaka üniversitede okuyan bir çocuğu var!..
…
GÜLNAR kitabını ben Gülnar Hatun’u dinler gibi okudum. O bilge Türkmen kadınından çok şey öğrendim. Sahi kim bu Gülnar Hatun? Ali F. Bilir onu bize şöyle tanıtıyor kitabın önsözünde:
“Gülnar, Orta Asya’da, Balkaş Gölü çevresinde yaşayan, Oğuzlar’ın Avşar boyuna bağlı eski bir Türk oymağının dı. Dilleri Türkçe olan bu göçebe topluluğun ‘Gülnar’ adında bir de kentleri var. Moğol baskısı, Çin entrikası, kuraklık vb. nedenlerle bu Yörük oymağı ata yurtlarından ayrılarak ilkin Horasan’ın Merv kentine göçer, yerleşir. Ancak Araplarla araları açıldığı için, başlarında eceleri, ‘Gülnar Hatun’ adında yiğit bir Yörük kadını yeniden yola düşerler. Bir söylenceye göre 750, bir başka söylenceye göre 1235yıllarında Anadolu’ya gelirler. Arap kıyımından kurtulan Gülnar oymağı, tehlike dolu uzun bir yolculuğun sonunda ulaştıkları Toroslar’ı Akdeniz ve Göksu Irmağı arasında yer alan Taşeli platosunu yurt tutar. Buraya, Gülek Boğazı’ndan geçerken Arplar tarafından öldürülen sevgili ecelerine duydukları saygı ve özlemden dolayı ‘Gülnar’ adını verirler.”
Türk halkının Gülnar Hatun’dan, Türkiye’nin Gülnar’dan öğreneceği çok şey var. Hele de akıl ve bilimin kılavuzluğunu boşladığımız şu günlerde!..
Başta Başbakan olmak üzere bakanlara, milletvekillerine, belediye başkanlarına GÜLNAR kitabından şu atasözlerini yazıp göndermeliyiz:
“Akıl o ki, geleceği bilmeli, göz o ki dağ ardını görmeli.”
“Tedbir, takdiri bozar.”
“ Bilmediğini bilmek fazilettir.”
“Ulu ağacın gürültüsü dal ilen.”
İçel Sanat Kulübü, Ocak 2008, Yıl: 19, Sayı: 157, Sayfa: 34-35
Ecz. Ali Fuat Bilir ve Eşi Saadet Bilir’in Kitabı;
Orta Asya’dan, Toroslar’a GÜLNAR
Babacığım ben geldim kalk konuşalım
Küstün ise barışalım
Özlemişsen kucaklaşalım
Eskisi gibi dertleşelim
Uyan babam uyan
Yolum uzaktı gelemedim
Soğuk yüzünü göremedim
Halin nasıl oldu soramadım
Uyan babam uyan.
Yukarıdaki dizeler Gülnar’ın Yanışlı köyünden göç etmiş ve babasının ölümü üzerine köyüne dönen Süleyman Aktaş’a aittir. Aktaş’ın üzüntüsünü anlatan satırlara benzer yüzlercesini Ali F. Bilir ve F. Saadet Bilir’in “Orta Asya’dan Toroslar’a Gülnar (Dil, Kültür, Toplumsal Yaşam)” isimli kitabında bulmak mümkün.
Çocuk yaşlarda şiir yazma alışkanlıklarının başladığını dile getiren Ali F. Bilir, bu yeteneğinin ortaya çıkmasında, çocukluk yıllarındaki göçebe hayatlarının, ansızın üzerine çöken ‘baba’ kelimesinin karşılıksız kalmasının, geçim zorluğu içinde geçen hayatlarının, büyük şehre taşındıklarında yaşadığı kalabalık içindeki yalnızlık duygusunun, ağabeyinin öğretmeni Cahit Öztelli’nin ve Göksu Irmağı’nın etkili olduğunu söylüyor.
“Toroslar’dan, uzaktan ve yüksekten baktığımızda Türk Edebiyatı’nın dünyadaki durumunun hiç de iç açıcı olmadığını hemen görebilir. Osmanlı’nın son döneminde batı etkisiyle başlayan edebiyatımızdaki çağdaşlaşma hareketi, 1923’teki ulusallaşma devrimi; dil, kültür, düşünce sistemi ve algısındaki büyük kırılmayla birlikte yeni bir ivme kazanmış, kendi geleneğini kör topal oluşturarak kısa zamanda çok değerli şair ve yazar yetiştirmiştir. Hal böyleyken, dünya ekonomik sistemdeki büyük değişim, postkapitalist paradigmanın edebiyata yansıması olan postmodern anlayışın ülkemizi de etkilemesiyle, edebiyatımız modernizmi henüz içselleştirmeden kendini postmodernizmin girdabında bulmuştur. Sanayi devrimini yapamamış, özgür bireyi yaratamamış, kafası karışık bir topulumun sanayi sonrası dönemi yaşayan, gelişmiş batı karşısında düştüğü perişanlığı varın siz değerlendirin. Ülkemizi saran bu yeni anlayış, edebiyattan, şiir ve öykü dünyasından insanı, yaşamı, duyguyu, anlamı, estetik değeri dışlamış, sanat yapıtın göndergesi olmayan, kuru metinlere indirgemiştir. Bugün, 12 Eylül 1980 kırılması ile somutlaşan postmodern anlayışın edebiyatımıza nasıl yansıdığını; asıl işlevi, insanı insana anlatmak olan yazınsal yapıtların, şiir, öykü, romanların yerini okumalık, gel geç, içi boş metinlerin aldığını, bu anlayışın bazı merkezlerce kollanıp desteklendiğini, sanat yapıtının öncelikle ticari bir metaya dönüştürüldüğünü görmekteyiz”. şeklinde günümüz Türk Edebiyatı’na bakış açısını dile getiriyor Ali F.Bilir.
Eşi Saadet Bilir ile birlikte on yıllık bir araştırma sonucunda ortaya çıkan ve yazımı 1.5 yıl süren “Orta Asya’dan Toroslar’a Gülnar” isimli kitabıyla ilgili olarak; “bu kitap 35 yıldır yaşadığımız Gülnar’ın, sözünü ettiğimiz özgün dil ve kültür değerlerinin biraz gecikmeli de olsa ayırtına varmamızdır” diyor.
Saadet Bilir; küreselleşme ile yaşanan kültür yozlaşmasının ve bunun getirdiği sonuçlara bağlı olarak genç kuşakların öz dillerine ve kültürlerine yabancı kaldığını dile getirerek, söylenenlerin ve yapılanların zamanla uçup gitmesinin önüne geçmek için, bu eseri kaleme aldıklarını dile getiriyor. Gülnar halkının yedisinden yetmişine kadar kendilerine her konuda yardım ettiğinin altını çizen Saadet Hanım, eğer onlar olmasaydı bu eser meydana gelmezdi diyor ve kendilerine olan sonsuz şükranlarını bu vesileyle bir kez daha dile getiriyor.
Etik Yayınları tarafından basılan “Orta Asya’dan Toroslar’a Gülnar”da, Orta Asya’dan Toroslar’a, 750–1235 yılları arasında Gülnar Hatun önderliğinde göç ettiği kabul edilen, halkın günlük yaşamlarındaki çadır yapımından, doğa ürünlerinin değerlendirilmesine; mutfak araç ve gereçlerinin kullanımından, özel günlere ilişkin yemeklere; bayram törenlerindeki kutlamalarından, çocuklar arasında dilden dile gezen tekerleme ve bilmecelere kadar, okuyucuların Gülnar’ın dil, kültür ve toplumsal yaşam ile ilgili bilmek istedikleri konulara ışık tutuluyor.
Gülnar’ın Tarihçesi
“Gülnar”, Orta Asya’da, Balkaş Gölü çevresinde yaşayan, Oğuzların Avşar Boyu’na bağlı eski bir Türk Oymağı’nın adıdır. Dilleri Türkçe olan bu göçebe topluluğun “Gülnar” adında bir de kentleri var. Moğol baskısı, Çin entrikası, kuraklık gibi nedenlerle bu Yörük oymağı ata yurtlarından ayrılarak, ilkin Horasan’ın Merv kentine göçer, yerleşir. Ancak, Araplarla araları açıldığı için, başlarında eceleri, “Gülnar Hatun” adında yiğit bir Yörük kadını yeniden yola düşerler. Bir söylenceye göre 750, bir başka söylenceye göre 1235 yıllarında Anadolu’ya gelirler. Arap kıyımından kurtulan Gülnar oymağı, tehlike dolu uzun bir yolculuğun sonunda ulaştıkları Toroslar’ı, Akdeniz ve Göksu Irmağı arasında yer alan Taşeli Platosu’nu yurt tutar. Buraya, Gülek Boğazı’ndan geçerken Araplar tarafından öldürülen sevgili ecelerine duydukları saygı ve özlemden dolayı “Gülnar” adını verirler.
Hedef Sağlık 29. Sayı
http://www.hedefim.com/v3/hs/29/16.asp