F. Saadet Bilir (yazar)
Basım Yılı: 2005
Yayıncı: Etik Yayınları
ISBN: 9758565230
Sayfa Sayısı: 204
Türü: Deneme
Görüşler
F. Saadet Bilir, kıdemli bir Türk dili ve Yazını öğretmeni. Gülnar Meslek Yüksek Okulu müdürlüğünü yürütüyor nicedir.
Yazar, bu ikinci kitabında yaşadıklarını, deneyimlerini, toplumsal-kültürel yaşamımıza ilişkin eleştiri ve değerlendirmelerini okurla paylaşıyor.
Bizi doğru yaşanmışlıklarla tanışmak kadar, doğru yaşamak yolunda bir sınava, yüzleşmeye çağırıyor.
“İsmin halleri”ni bilirsiniz. Çocukluğun raflarında durur. İlkokul sıralarında otururken, sonuna getirilen takılarla adın yeri ve uzamının nasıl değiştiğini hepimiz anımsarız.
Ama yaşadıkça görecek ve gözelerimize işleyen bir silinmezlikle öğrenecektik ki bir de “Hayatın Halleri” vardır.
O “haller” ki bizim yazılı ve yazısız tarihimizdir. Yaşaya gittiklerimizdir. Bir geçitten ötekine, bir eşikten diğerine, bir zamandan bir başka zamana akıp giden yaşamdır. Montaigne`nin “Bir insanda bütün insanlığın halleri vardır.” sözünde saklı, öteki anlama gönderme ile söylersek, yaşamı daha anlamlı, dünyayı daha yaşanılır kılmak insanca çabasıdır. Bu işteki başarı ya da başarısızlığımızdır.
F. Saadet Bilir, andan ana değişen akışı içinde yaşamı sorgulayan, bir başka deyişle, sorumlu bir varlık olmakla anlamını bulan insana bu “ödev”i sürekli anımsatan bir eşikten sesleniyor yazılarıyla. Kimi doğrudan, kimi örtük biçimde; kimileyin sesli, kimileyin sessizce…
Çevresini ve ilçesini Anadolu aydınlanmasının değerleriyle ışıtıp, kentsel altyapıdan kültürel donanıma… değin yaşamın devingen akışı içinde yürütülen kesintisiz bir eylem ve edime imza atıyor. Bu yazılar, o eylemden tarihe düşülmüş notlardır.
F.Saadet Bilir`in “Hayatın Halleri” üzerine kaleme aldığı yazılarda biz hepimiz, tüm toplum var. Gülnar yaylasından, Akdeniz kıyısından yüzümüze tutulan bir ayna bu yazılar.
Ümit Sarıaslan
UTANILACAK HALLER
Kim söylemişti orası karanlık: – “Edebiyat, ilk defa okumaya değer metni yazma sanatıdır; gazetecilik tek okunuşta anlaşılacak metni yazma sanatı.”
Öğretmen-yazar F. Saadet Bilir’in ikinci kitabı “Hayatın Halleri”ni okurken, bu sözü düşündüm işte.
Ne yalan söyleyeyim, tek okunuşta anlaşılacak, net metinler yazmış Saadet Öğretmen.
Uğur Mumcu’nun söyleyişiyle, “Son bağımsız Müslüman Türk Devleti”nde anadil, eğitim, “harcanan gençlik”, kadın, çevre, “giysileri gibi kendileri de paketlenmiş” öğrenci mevzularında ne geliyorsa akla, küsuratsız özetlenmiş.
Yazmasını bilen kişinin kalemini tutamazsınız. Kıdemli Türk Dili ve Yazın Öğretmeni Bilir’in anadille eğitimin önemine dikkat çektiği metnin birkaç satırına hele bir göz atınız: “(…) anadilini iyi bilen kişi olayları, çevreyi, dünyayı algılar. Sorunları görür, çözüm üretir, yaratıcı olur. ‘Dil düşüncenin aynasıdır’ diyor Schiller. Albert Camus’un, ‘Anayurdum Fransızca’dır dediği gibi, bizim de anayurdumuz Türkçe olmalıdır. Türkçe kılınmalıdır.”
Var mı itirazı olan!
Benimki de laf işte. Gerçekleri yazar da yazmazsa kim yazacak?
Neyse uzun etmeyeyim; kitap eleştirisi bu, leblebi çekirdek değil. Ayrıca uzun yazı hele de yaz günleri okumaya düşmandır, bilirim.
Sözü dinlenesi bir yazarın sözüyle yazıyı bitireyim. Ünlü Fransız yazarı Sartre, bir yazısında şöyle diyor: “Yazarın ödevi küreğe ‘kürek’ demektir.”
“Hayatın Halleri”nde bizi “utanılacak hallerimiz”le baş başa bırakacaksa da çoğunlukla. Saadet Öğretmene teşekkür borcumuzdur; küreğe ‘kürek’ dediği için.
Yeni Gazete, 16. 08. 2005, sayfa: 5
Günce: HAYATIN HALLERİ
Eğitimci ve yazar F. Saadet Bilir, çeşitli dergilerde yayımlanan yazılarını, “Hayatın Halleri” adıyla kitaplaştırmış. (Etik Yayınları, Temmuz 2005, 2004 sayfa). Önce yazarı tanıyın istiyorum.
“Öğretmen-yazar F. Saadet Bilir, Mersin Üniversitesi’ne bağlı Gülnar Meslek Yüksekokulu yöneticisi. Daha önce uzun yıllar yaşadığı Gülnar’ın tarihine ışık tuttuğu “Merv’den Anaypazarı’na Gülnar” adlı araştırması yayımlanan yazarın, “Hayatın Halleri” ikinci kitabı.
Bilir’in yeni kitabı, değişik toplum sorunlarını irdeleyen, kültür-sanat dünyamızı, eğitim-öğretim yaşamımızı… eleştirip işleyen, yaşamı ve yaşama sevincini eleştiriye katık ettiği yazılarından oluşuyor. Yerel ya da ulusal düzeydeki değişik yayın organlarında yayımladığı yazılarından yapılmış derleme, dünden yarına toplumsal gelişme tarihimize yeni kerteriz noktaları düşüyor.”
36 yazının yer aldığı kitaptan bazılarının başlıkları: “Anadille Eğitim”, “Okuma Alışkanlığı Kazandırılması Üzerine”, “Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı”, “Harcanan Gençlik”, “Taşımalı Eğitim ve Düşündürdükleri”, “Trafik ve Sorumluluk”, “İmam Hatip Gerçeği”, “Öğrenci Yurtlarının İçyüzü”, “Memleketimden Çocuk Manzaraları”, “Toplum Gözünde Kadın”, “Aile İçi Demokrasi”, “Çevre Duyarlılığı”, “Kuş Cıvıltısı, Asma Dalı ve Yeniden Sunulan Yaşam.”
Yazar, “Zaman Savurganlığı ve Gösteriş Üzerine” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Nedense her konuda savurganlığı çok seviyoruz: Zaman, para, eşya vb. Bunlar içinde en görmezden geldiğimiz ise, zaman savurganlığıdır.
Özellikle zamanı ölçülü, gerektiği gibi hiç kullanmıyoruz. Günlük yaşamda sabahtan akşama değin savurganca harcadığımız zamanlarda neler yapılmaz ki? Arkadaşlarımızla ‘Geyik Muhabbeti’, laklak ile ne çok zaman harcarız. Ders çalışmam gerekli, biraz kitap okumalıyım, ama… canım istemiyor, diyerek geçirdiğimiz zamanları bir düşünelim.
Uçakla, trenle yolculuğa çıkacağız. Bir türlü zamanında hareket edemeyiz. Hep gecikmeli gelir gider bu taşıtlar. Belediye otobüsleri de saatinde gelmez duraklara…”
Bu kadar değil elbette. Toplantılara, törenlere de hep gecikmeli, katılır siyasiler,devlet adamları.. ve devam ediyor yazar:
“Bir ülkenin gelişmişliği, çağdaşlığı, zamanı iyi kullanması ile belli olur. Zamanı savurganca kullanıp yerli-yersiz harcıyorsa, o ülkenin çağdaşlığından söz edilemez. Gelişmiş, kalkınmış ülkelerde randevu saatine sadakat erdemdir, temel ilkedir…”
Özgür Kocaeli, 16 Eylül 2005, s:2
HAYATIN HALLERİ
(…) En son postadan, F. Saadet Bilir dostumuzun “Hayatın Halleri”* kitabı elime geçti. F. Saadet Bilir’i çoğumuz “abece” ve “Öğretmen Dünyası” dergilerindeki yazılarından tanıyoruz. Bu dergileri izleyen dostlar bilirler. Değişik konulardaki yazılarını, özellikle de öğretmenlikle ilgili olanları hep coşkuyla okumuşuzdur.
Başta da belirttim; yazılarını severek okuduğunuz biriyle dost olmanız için onunla tanışmanız gerekmiyor. Onu ve düşüncelerini zaten biliyorsunuz. Yaşama aynı noktalardan baktığınız biri için başka ne denilebilir? Bu yüzden başta kendisinden “dostumuz” diye söz ettim. Umarım o da dostluğumuzu onaylayacaktır.
Öğretmen – Yazar F. Saadet Bilir, Mersin Üniversitesi’ne bağlı Gülnar Meslek Yüksekokulu yöneticisi. Daha önce, uzun yıllardır yaşadığı Gülnar’ın tarihine ışık tuttuğu “Merv’den Anaypazarı’na Gülnar” adlı araştırması yayınlanmış. “Hayatın Halleri” yazarın ikinci kitabı.
Kitabın içeriği ile ilgili giriş bölümünde şu satırlar var: “Bilir’in kitabı, toplum sorunlarını irdeleyen, kültür-sanat dünyamızı, eğitim-öğretim yaşamımızı… eleştirip işleyen, yaşamı ve yaşam sevincini eleştiriye katık ettiği yazılarından oluşuyor.”
“Hayatın Halleri” 204 sayfa, yazılar 36 başlık altında toplanmış. Bütün aydın yurtseverler gibi F. Saadet Bilir dostumuz da kitabının ilk bölümlerinde “ okuma alışkanlığı “ üzerinde bizleri acı acı düşündürüyor. Okutman olarak görev yaptığı Gülnar Meslek Yüksekokulu’nda öğrencilerine ders yılı başında soruyor, “Hangi kitapları okudunuz? Hangi yazarların eserlerini seviyorsunuz?” diye. Ancak sorusu yanıtsız kalıyor çoğunlukla. “En son ne zaman kitap okudunuz?” sorusuna ise; “Ortaokulda Türkçe öğretmenim ödev vermişti, o zaman okudum” diye yanıt veriyorlar. İşin acı yanı soruyu yanıtlayan sınıfta birkaç kişi, diğerleri hiç okumamışlar… “Yüksekokul öğrencilerinin yazım yanlışlarını düzeltirken sınav kâğıtlarının her yeri kırmızı kalem izi oluyor” diyor, Bilir… Acı acı düşüyorum bir öğretmen olarak bu çocuklar gelecekte ne yapacaklar diye?
“Hayatın Halleri”nde Türkiye’nin kadın sorunlarına da yer verilmiş. Gerçekler yüreğimizi parçalayacak kadar kesin. Şöyle ki;
– “Ülkemizde okuryazar olmayan 7,5 milyonun 6 milyonunu kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor.”
– “Ergen kadınların yüzde 66,4’ü aile planlaması yöntemlerinden birini bile kullanmıyor.”
– “Türkiye’de 100 kadından sadece 2’si yükseköğrenim görüyor” muş…
Şaşırmıyorum.
Çünkü ülkemizde, Mustafa Kemal’in kadınlara verdiği haklar birer birer ellerinden alınmıyor mu? Kadınlarımız, haklar açısından bakıldığında, Cumhuriyeti kurulduğu ilk yılların gerisine düşmedi mi? Hatta bırakın onu, Suriye, Pakistan, Mısır devlet başkanlarının eşleri bizim yöneticilerimizin eşlerinden daha modern görünmüyorlar mı?
F. Saadet Bilir kitabını son bölümünü, yaşadığı ve görev yaptığı Mersin’in Gülnar ilçesi’ne ayırmış. Mersin’in en az gelişen bu yüksek yayla kasabasının sorunlarını anlatmış.
Beş-altı yıl önce Anamur’a gitmek için Ankara’dan yola çıkmış, akşamüstü de Gülnar İlçesi’ne ulaşmıştım. Şimdi anımsayamadığım bir şey alacaktık, ama ara ki bulasın. Küçücük bir kasabaydı o zamanlar… Ama yine de ormanlık bir bölge diye anımsıyorum. Bu, kuş uçmaz kervan geçmez ilçeyi tanıtan F. Saadet Bilir’e teşekkür ediyorum.
* Hayatın Halleri, Etik Yayınları, Temmuz 2005 İstanbul, 204 sayfa.
Sevgili Ümit Sarıaslan’ın “Hayatın Halleri” kitabının arka kapağına yazdığı güzel, içten yazıdan bir bölümünü alıntılayarak bitiriyorum yazımı:
“… F. Saadet Bilir, andan ana değişen, akışı içinde yaşamı sorgulayan, başka bir deyişe, sorumlu bir varlık olmakla anlamını bulan insana bu “ödev”i sürekli anımsatan bir eşikten sesleniyor yazılarıyla, kimi doğrudan, kimi örtük biçimde; kimileyin sesli kimileyin sessizce…
Çevresini ve ilçesini Anadolu aydınlanmasının değerleriyle ışıtıp, kentsel altyapıdan kültürel donanıma … değin yaşamın devingen akışı içinde yürütülen kesintisiz bir eylem ve edime imza atıyor bu yazılar…”
abece, Ekim 2005, Sayı: 230,s. 33-34
ÇORAP SÖKÜĞÜ
Ne yalan söyleyeyim, değil ilham perisi, “ilham”ın eniştesi, eriştesi, makbulesi dahi görünmeyince katır tepmiş gibi oldum. Gözlerimden şimşekler çaktı. Gelgelelim, gazeteye muhakkak yazı yetiştirmek zorundayım.
Şimdi gel de “aç oğlu aç” bu sütunu doyur bakalım!
Öğretmen-yazar F. Saadet Bilir’in ikinci kitabı “Hayatın Halleri”nde okumuştum:
Gülmece yazarımız Muzaffer İzgü, orta I. sınıfta iken Türkçe öğretmeni bir yazı ödevi verir. Konu serbesttir. İzgü’nün masalında ağaç konuşur. Muzaffer İzgü, çok mutludur. Ertesi gün öğretmeni onu tahtaya kaldıracak, masalını tüm sınıfa okutacak diye beklemektedir.
Gerçekten de öğretmen derse girince, Muzaffer İzgü’yü çağırır. İzgü çok sevinçlidir. Ama öğretmen öfkeyle kâğıdı suratına fırlatır:
-Ulan, hiç ağaç konuşur mu?
İzgü’nün dünyası yıkılmıştır. Evde annesinin anlattığı masallarda testiler, tencereler, kuşlar, kurtlar konuşmaktadır. O küsmüştür, öğretmenine, masallara, yazmaya uzun süre.
Kıssadan hisse.
Benimki de laf işte! Kerestelerin dahi konuşturulduğu günlerde, biliyorum ki kimse üstüne alınmayacak.(…)
Güneyde imece, 18 Şubat 2006, Yıl: 6, Sayı: 1040, s: 7
F. SAADET BİLİR VE HAYATIN HALLERİ
Eğitimci, yazar F. Saadet Bilir, “Merv’den Anaypazarı’na Gülnar” adlı araştırma kitabından sonra, “Hayatın Halleri” kitabını yayımladı. Bu yeni kitabında, 1990’lı ve 2000’li yıllarda yazdığı otuz altı yazı yer alıyor. Yazılarında, öncelikle eğitim sorunlarımızı, kültür-sanat dünyamızı, kadın sorunlarını irdeliyor.
Eğitim sorunlarımızın başında gelen “üç farklı eğitim” sistemimizi eleştiren yazar, varsılların çocuklarının özel okullarda, dar gelirlilerin devlet okullarında, “ekonomik durumu iyi olsun olmasın, okullardaki zorunlu din dersini her nedense yeterli görmeyen” lerin ise imam hatip liselerinde okuduklarını belirterek bu üç ayrı bakışı değerlendiriyor, okullar arasında kıyaslama yapıyor ve dengesizliği ortaya koyuyor. Milli Eğitim’deki kadrolaşmaları, yanlış uygulamaları vurgularken, eğitimdeki fırsat eşitliğinin yok edilmesini kınıyor ve 3 Mart 1924’te çıkarılan Öğrenim Birliği Yasası’na değiniyor: “Bir ulusun bireyleri ancak bir türlü eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim( inanç eğitimi, akılcı eğitim), iki türlü insan yetiştirir. BU ise duygu, düşünce birliğini ve dayanışma amaçlarını tümüyle yok eder. Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları bir olmalı, bütün memleket evladı, kadın erkek aynı surette oradan çıkmalıdır.” (s.12-13) Yazar, anadille eğitimi savunurken Osmanlı’dan günümüze dilimizdeki gelişmeleri, Atatürk’ün dilimizin özleşmesi için yaptığı çalışmaları da açıklıyor. 12 Eylül 1980’den sonra TDK’nin kapatılmasının dilimizin gelişmesini engellediğini, MEB’in yabancı dille eğitimi yaygınlaştırmasının sakıncalarını sıralarken bir bakıma sömürgeleştiğimizi, “Sonuçta ülkesine, insanlarına, sorunlarına yabancı gençler yetiştirildiğini” vurguluyor ve ekliyor: “…Utanılacak bir haldeyiz. Kendi halkımıza eziyet ediyoruz. Oysa Anayasa’nın 42. maddesi, “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz, öğretilemez.” (s.24) Bu gidişe dur denilmesini isteyen yazar, aksi durumda toplumumuzun kültürel çöküşünün önlenemeyeceğini belirtiyor.
Yazar, ilk ve orta öğretimde öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırılmasını eleştiriyor. Üniversiteye başlayan öğrencilerin birçoğunun hiç kitap okumamış olduğunu saptıyor ve bunu da eğitim sistemimizin yaz boz tahtası olmasına bağlıyor. İlköğretimde, ortaöğretimde öğrencilerin kitap açmadan diploma aldığını belirterek sistemin çöktüğünü vurguluyor. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınevleri’nin her kentte, ara sokaklarda ve gözlerden uzak yerlerde olduğunu belirterek işlevini yapamadıklarını savunuyor; okul kitaplıklarının çalıştırılmamasını kınıyor. Öte yandan okullarda müdür ve öğretmen odalarının son modaya göre döşendiğini, bu durumda, kütüphane görevlisi olmayışından yakınılamayacağını vurguluyor: “Sınav skandalları” ise ayrı bir olay. Dışardan bitirme sınavlarında, siyasetçilerin etkisi olduğunu, soruların önceden bilindiğini, bir haftada ortaokul ve lise diploması verildiğini belirtiyor. Bunlar geçmişte yaşanan olaylar. Dileğimiz bugünkü sistemde, bundan sonra yaşanmaması. Bir diğer sorun, öğretmen açığının öğretmen olmayanlarca kapatılması. Bu kanayan yaramıza kesin çözüm için nitelikli öğretmen yetiştirecek okulların açılması gerekli: “Branş öğretmenlerinin bile sınıf öğretmeni olarak atanmasının yanlışlığı ortada iken siz tutun, bir veterineri, bir ziraat mühendisini, kamu yöneticisini ya da iktisatçıyı sınıf öğretmeni yapın. Sağlıklı bir çözüm müdür b uygulama?…” (s.53)
Yazar, bir önemli sorunu daha inceliyor. O da, 26.04.1994’te çıkarılan Taşımalı Sistem Yönergesi. 1994-1995’te taşımalı eğitim sisteminin kapsamı genişletiliyor ve bugün ise tüm yurtta uygulanıyor. Bu uygulamayla, köylerin boşaltıldığı bir gerçek. Okul binaları, demirbaş eşyaları korumasız, bakımsız. Köylü, imamın eline bırakıldığı gibi belli bir keime taşımacılıktan “rant” sağlanıyor. Bu yapılacağına köylere öğretmen gönderilse daha ekonomik olmaz mı? “Trafik canavarı” da düşünülmeli ayrıca. Öğrencilerin zaman kaybı, yorgunlukları vb. durumlar yeniden değerlendirilmeli. Velilerin bu konudaki görüşleri şöyle: “Bin bir emek ve çabayla yaptırdığımız okul binası çürümeye terk edildi, muhtarın ambarı oldu… Devlet taşımacıya onca para ödeyeceğine köye öğretmen gönderse daha ekonomik olur. Eskiden köyümüzdeki öğretmene bilmediğimiz konuları danışırdık.
Eğitimci, yazar F. Saadet Bilir, Mersin Üniversitesi’ne bağlı Gülnar Meslek Yüksekokulu’nda görevli. Yazılarında Gülnar ilçesi ve köylerinin sorunlarını irdeliyor. Siz de onun gibi yurdumuzun eğitim-öğretim, çevre, insan, kadın vb. sorunlarına ilgi duyuyorsanız, bu yazılarda yararlanacağınız çok şey var.
* Hayatın Halleri, F. Saadet Bilir, Etik Yayınları, Temmuz 2005, İstanbul
Öğretmen Dünyası, Nisan 2006, Yıl: 27, Sayı: 316, s:37