KIRK YIL ÖNCEKİ DOSTLUKLARA MERHABA
|F. Saadet Bilir
İçel Sanat Kulübü, Mayıs 2008, Yıl: 19, Sayı: 161, Sayfa: 44-46
2007 Nisanında, Urfa Kız İlköğretmen Okulu’ndan çok yakın arkadaşım Emine Yanar (Akbıyık), telefonla beni arayarak bizim okul mezunlarının haziran ayı başında Urfa’da toplanacağını söylemiş; katılıp katılmayacağımı sormuştu. O anki sevincimi anlatamam.
Öğretmen olarak atandığımız yörelerde çalışırken bazı arkadaÅŸlarımızla bir süre yazışmıştık. Akıp giden zaman içinde kiÅŸisel ve mesleksel sorunlarımız,  arkadaÅŸlık baÄŸlarının arasına set çekmeyi baÅŸarmıştı. Özellikle de biz kızlar, evlenip yeni bir kimliÄŸe bürününce eski kimliÄŸimizi de bir çırpıda silip atmak zorunda kalıyorduk; ister istemez…  O yıllarda kızların evlendikten sonra isterlerse kızlık soyadlarını da kullanabileceklerine iliÅŸkin yasanın, henüz çıkmamış olduÄŸunu anımsatmalıyım. Bizler evlendikten sonra yeni kimliÄŸimizle sudan çıkmış balığa dönüyorduk. Sürekli iletiÅŸim içinde deÄŸilseniz; bu kimlik deÄŸiÅŸiminden sonra birbirinizi bulmanız büyük mucize olabiliyordu. Özellikle Türkçe öğretmenliÄŸini örnek aldığım, onun öğretileriyle yolumu çizmeye çalıştığım deÄŸerli Türkçe öğretmenim Sabiha Çınkılıç’ı yıllardır aramama karşın, bulamayışım da bizim durumumuzu anlatmak için çarpıcı bir örnek aslında. Eczacı olan eÅŸim her gittiÄŸimiz yörede eczane tabelasından en az bir arkadaşını bulur hemen. Bir dergi ya da gazete haberinden bir tanıdığı ile ilgili bilgi edinebilir. Ben yıllardır çaba göstermeme karşın, bir öğretim yılı Ankara Yükseköğretmen Okulu’ndaki karma eÄŸitimi dışında tutarsak; Urfa Kız İlköğretmen Okulu ve Samsun Kız EÄŸitim Enstitüsü’nden iletiÅŸim kurabildiÄŸim, izini sürebildiÄŸim arkadaÅŸ sayısı bir elin parmaklarını geçmedi bir türlü.
Çocuklarımızın büyümesi, eÄŸitimi, evlenmeleri derken emekliliÄŸimiz ve ardından artık bize, kendimize ayırabileceÄŸimiz zaman kalması; geriye, eski dostlara, dostluklara dönüşümüzü, onları aramamızı saÄŸlıyor. İşte son birkaç yıldır bir elin parmaklarını, pek çok elin parmaklarına dönüştürebildik; özel çabamızla. Bir iletiÅŸim ağı kurduk telefonla. Bizim kuÅŸağın bilgisayarla da pek bağı yok. KeÅŸke bunu aÅŸabilsek…. Artık benden geçti, gençler düşünsün mantığını benimsemiyorum. Kendi iÅŸimizi görebilsek, dünyaya açılsak, bilgisayarın, internetin uzakları yakın eden dostluÄŸuna ulaÅŸsak; daha kolay olurdu iletiÅŸim kurmamız. Buna karşın, yine de baÅŸardık büyük ölçüde.
Emine’nin telefonu bu anlamda çok önemliydi. ‘Bizim okul mezunları Urfa’da buluÅŸacak sen de gelir misin?’ sorusuna, eÅŸimle yıllardır benimsediÄŸimiz; böyle durumlarda birbirimizi bilgilendirme, ortak karar almayı bile unutup ‘Katılmaz mıyım, hem de uçarak giderim oraya,’ yanıtını verdim hemen. Bayramın gelmesini bekleyen çocuklar gibi haziran ayını bekliyordum. Merakım giderek artmaya baÅŸlamıştı. Kaç kiÅŸi olacağız? Kimler gelecek? Hiç iletiÅŸim kuramadığım kaç arkadaşım ile görüşebileceÄŸim? Aradan geçen yıllar bizden neler götürmüştü acaba?…
Buluşmanın, düşünce annesi bizden bir devre sonraki Urfalı arkadaşımız Ayşe Turan’dı. Onlar, Urfa’da yaşayan arkadaşlarıyla sık sık bir araya geliyorlarmış. Yukarda anlattığım gibi emeklilik sonrası sıra kendimizi düşünmeye gelince, Urfa Kız İlköğretmen Okulu’ndan ulaşabildiği diğer mezunları da bir araya getirmek, çemberin halkasını büyütmek üzere kolları sıvamış. Katılım çok olursa işin içinden nasıl çıkacağını da düşünmüyor değilmiş. Telefon görüşmeleriyle işe girişmiş. Urfa’daki diğer arkadaşlar da ona yardımcı olma sözü vermişler.
İki ay süren ön çalışmadan sonra, aynı okul mezunu çoğu emekli olmuş; eğitim ordusunun yüz yirmi emekli öğretmenini, bir kısmı yakınıyla gelince toplam 150 kişiyi Urfa Öğretmenevi’nde bir araya getirmeyi başarmıştı.
Ayşe Turan, ilk buluşmanın Urfa’da olmasını özellikle istemiş. Tanıştığımız bir çatı altında çoğumuz yatılı, birlikte yıllarca okuduğumuz yer Urfa olduğuna göre, yıllar sonra burada buluşalım; ardından bu geleneği, her yıl bir başka ilde çoğalarak sürdürelim, diye düşünmüş. İyi de etmiş.
1961 yılında yeni açılan okulumuzun ilk öğrencilerindendim. Yüz öğrenci ilkokuldan; elli
öğrenci de ortaokuldan sonra gelmiÅŸtik. ÇoÄŸunluÄŸu Urfa, ilçe ve köyleri, yakın çevre il ve ilçeleri olmak üzere Adana, Mersin, UÅŸak, Kütahya, KırÅŸehir, Sivas’tan… İlk müdürümüz Mahmut Sümer’di. Mersin Öğretmen Okulu’nda yıllarca meslek dersleri öğretmenliÄŸi yapan bu öğretmenimle, çok yakında yaÅŸadığım halde hiç görüşememiÅŸtim. Bir süre önce de içimi burkan ölüm haberini almıştım. O yıl, okulumuzun müdürü ile birlikte kadrolu üç öğretmeni vardı. Türkçe ve sosyal bilgiler dersine Halil Zeybek; fen bilgisi ve matematik dersine Mediha Temür giriyordu. DiÄŸer öğretmenlerimiz baÅŸka okullardan ücretli olarak geliyordu. Ertesi yıl müdürümüz Nihat Kubilay ile birlikte pek çok yeni öğretmen atanmıştı okulumuza. İkinci müdürümüzün de öldüğünü öğrendim Urfa’ya gittiÄŸimde. Her ikisi de ışıklar içinde yatsın.
Bu eÄŸitim yuvasında bize ‘Dostluk Marşı’ öğretilirken kendimizi hep, çok çocuklu bir ailenin fertleri olarak gördük. Her yıl artan mevcudumuz bizleri, öğretmenlerimizi yabancılaÅŸtırmadı. Atatürk ilkeleri ışığında Anadolu gerçeÄŸiyle bütünleÅŸerek sevgi, saygı, hoÅŸgörü, bilime, yeniliklere açık olma, araÅŸtırıcılık, zamanı iyi kullanma … öğretildi. Kısacası ikinci yuvamız olan bu eÄŸitim kurumundan, gönlümüzü, yüreÄŸimizi bu ülkenin gereksinimlerine yanıt verecek pek çok güzellik doldurarak ayrıldık; o deÄŸerli öğretmenlerimiz sayesinde.
Arkadaşlarımla buluşmak için Urfa’ya ağabeyimin eşi, arkadaşım, emekli öğretmen Hilmiye ile gittik. Gaziantep’ten sonra yolculuğumuzun çabuk bitmesi için sabırsızlanıyordum. Öğretmenevine vardığımızdaki ilk buluşma anımızı anlatamam! Heyecandan kalbim dışarı çıkacak gibiydi. Birbirimizi tanıyacak mıydık acaba, diye düşünüyordum. Geldiğimizi öğrenen arkadaşlar hemen aşağıya indi. Kırk yıl sonra pek çoğumuz birbirimizi hemen tanıyamadık elbet. Ama adlarımızı söyleyince yüz, göz mimiklerimiz; derken hepimiz kaynaştık birbirimizle. Kısa sürede okul yıllarının uçarı öğrencileri olmuş; sanki dün ayrılmışız gibi kucaklaşıp hiç yabancılık çekmeden hemen kaynaşmıştık.
İki gündüz üç gecelik programın ilk akşamında, geçen yılları anlattık birbirimize. Öğrencilik yıllarımızın fotoğraf albümleri, hatıra defterlerimiz, çocuklarımızın, eşlerimizin, varsa torunların fotoğrafları, yanımızda götürdüklerimiz arasındaydı.
Ertesi günü Mardin, Midyat, Hasankeyf’in;  bir gün sonra da dünyada açılan ilk üniversite yapısının da bulunduğu Harran ve GAP’ın doğal, tarihi güzellikleri arasında  gezinirken gençliğimize, öğrenciliğimize döndük. Tarihi bir Urfa evinin bahçesinde, yöresel sanatçıların konserini dinleyerek geleneksel Urfa yemeklerini yediğimiz sıra gecesiyle noktalandı program.
Yerel medya etkinliğimize büyük ilgi gösterdi. Söyleşi ve çekim yapıldı. Ayağımız gitmek istemese de; 2008 yılında daha fazla arkadaşa ulaşıp yeniden buluşmak üzere yüreğimizi Urfa’da bırakarak oradan ayrıldık.
Böylesi etkinlikleri düzenlemenin zorluÄŸunu iyi bilenlerdenim. Öğretmenevleri, ödentisini verdiÄŸimiz, kendi meslek kuruluÅŸumuzun adı olan bir konaklama yeri olmasına karşın, bizim dışımızda herkesin konaklayabildiÄŸi bir yer ne yazık ki… Günler önceden yer ayırttığımız halde sanırım valiliÄŸin düzenlediÄŸi büyük katılımlı bir toplantı olduÄŸundan birçok arkadaşımız AyÅŸe Turan’ın ve diÄŸer arkadaÅŸların evinde konuk olmak, zorunda kaldı.
Bizi buluÅŸturan, yılların özlemini gidermemizi saÄŸlayan, ev sahipliÄŸi yapan, dünyası güzel AyÅŸe’ye ve Urfalı diÄŸer arkadaÅŸlarımıza Akdeniz’den, Toroslar’dan yürek dolusu sevgi, selam… Yeniden buluÅŸmalara diyerek…