DİL BAYRAMI
|Değerli Dostlar,
Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kazanılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde, yine O’nun önderliğinde çağdaş bir toplum haline evrilmemiz için bir dizi devrim yapılmıştır. Bunların en önde gelenleri, 1928 yılındaki yazı devrimi ile dil devrimidir.
Dil devriminin hayata geçirilmesi için, Türk Dil Kurumu’nun ilk kurultayı 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda toplanmıştır. Atatürk’ün amacı, Türkçeyi yabancı dillerin, özellikle Arapça ve Farsça’nın boyunduruğundan kurtararak onun ulusal bir kimlik kazanmasını; zengin bir bilim ve kültür dili olmasını sağlamaktır. Yine Atatürk, bu devrimlerin hayata geçirilmesi görevini kendi eliyle kurduğu Türk Dil Kurumuna verir. Bu çalışmalar sırasında kabul edilen bir önerge ile 26 Eylül’ün ‘Dil Bayramı’ olarak kutlanması kararlaştırılır.
İleri görüşlü Atamız, ölümünden 65 gün önce kendi el yazısıyla düzenlediği vasiyetnamesinde de, bu kurumların gelecekte siyasal iktidarlardan bağımsızlıklarını sağlamak için İş Bankasındaki pay gelirinin yarısını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’na bırakır. Dil Bayramı’nın ülkece düzenli olarak kutlanması görevini de bu kurum sağlar. Bu uygulamalarla o yıllarda yüzde otuzlarda olan yazılı dildeki Türkçe sözcük kullanma oranı, dil devrimi ile yüzde seksenlere ulaşmıştır.
Ancak, Atatürk adını dilinden düşürmeyen 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin Nitekim Paşası’nın fermanıyla, Atamızın vasiyetine ve TC yasalarına aykırı olarak 1983’te Türk Dil Kurumunun mal varlığına el konulur, bu iki demokratik kitle örgütü kurum, işlevsiz bir devlet kuruluşuna dönüştürülür.
Aslında, 12 Eylül faşist darbesinin aldığı bu karar düşündürücüdür. Konfüçyüs’ün sözlerini anımsayalım. Bilge Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da, “İşe önce dili düzeltmekle başlardım,” diye yanıtlamış ya. Bir bakıma bizi anlatmış bilge. Gerici iktidarların ülkemizin bugünkü çıkmazındaki sorumluluk payını…
Atatürk’ün 1937 yılı kışını, yeni terimlerle bir geometri kitabı yazmakla geçirdiğini, ve yazdıklarını Milli Eğitim bakanlığına yolladığını, o sıralar yurt dışında olan Afet İnan’a yazdığı mektupta ‘gece meşguliyetimiz bildiğin gibi dil dersleri, gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum’ diyerek dil konusuna nasıl önem verdiğini biliyoruz. O’nun, 26 Eylül 1938’de, yani dil bayramının altıncı yılında radyodan yapılacak konuşmayı sabırsızlıkla beklediği de biliyoruz.
Dinsel, ulusal bayramlar dışında çeşitli oluşumları, gelişmeleri simgeleyen bayramlar vardır. Bunların pek azı toplumda geniş yankı uyandırır, ülkeye yayılır. Ama öyle bayramlar vardır ki, resmi kurumlar, siyasi iktidarlar unutsa, unutturmaya çalışsa da halkın, aydınların içten katılımıyla coşkuyla kutlanır. Dil Bayramı da böyle bir bayramdır. Bu yıl dil bayramını hiçbir basın yayın kuruluşu anmadı. Ama unutmayanlar Dil Bayramı kutlamasını yaptı.
Değerli Konuklar,1. Dil Kurultayından bu güne, ME Ü Eğ. Fak. Türkçe Eğitimi öğrencilerinin derlediği şiirlerle bir yolculuğa çıkamadan önce onların değerli öğretmeni Doç. Dr. Orhan Özdemir de kısa bir konuşma yapacak. Sonra dilimizdeki sadeleşme ve evrilmeyi genç arkadaşlarımızın şiir seçkilerinden dinleyeceğiz.
Ekinliğimize katılan dostlara, emek veren gençlere ve onların değerli öğretmeni Orhan Özdemir’e de yürekten teşekkür ediyoruz.
Not: Eylül 2013’de Mersin Atatürkçü Düşünce Derneği’nde düzenlenen Dil Bayramı etkinliği açış konuşmam.