Download!Download Point responsive WP Theme for FREE!

BİNDİM TÜTÜN KÜFESİNE*

Naciye Makal, 1998 yılı nisan ayında Talip Apaydın, Mahmut Makal ile birlikte, köy enstitülerinin kuruluş yıldönümü nedeniyle Mersin Üniversitesi Gülnar Meslek Yüksekokulu’nun konuğu olarak geldiğinde, kendisinin, köy enstitüsüne gidiş öyküsünü anlatmıştı. O anıları dinlerken de çok etkilenmiştim. Ekonomisi tarıma dayalı ülkemizin her bölgesinde, üreticinin aynı sıkıntıları yaşadığını görüyoruz. Ben de, çocukluğum Adana’da geçtiğinden pamuk üretiminin, gençliğim Gülnar’da geçtiğinden, buğday, nohut ve üzüm üretiminin çileli sürecine tanık oldum.

Yaşar Kemal’in Çukurova köylüsünün çileli yaşamını, toprak ağaları karşısındaki durumunu, ezilişini, mücadelesini anlattığı romanlarından, pamuk tarlasındaki ırgatların sıkıntılarını öğreniriz. Necati Cumalı’nın, ‘Tütün Zamanı’ ya da ‘Zeliş’, ‘Yağmurlar ve Topraklar’, ‘Acı Tütün’ üçlüsünde, tüm gelir kaynağı tütün olan Batı Anadolu üreticisinin acıklı yaşamına, emek sömürü ilişkisine tanık oluruz. Naciye Makal, ‘Bindim Tütün Küfesine’ adlı yapıtında Cumalı gibi, tütün üreticilerini ele alıyor. Kitaptaki kahraman Sakine’nin, Naciye Makal’ın kendisi olduğunu görürüz.

Yazar, 1930’lu yıllar Muğla köylüsünün dramatik yaşamını, Anadolu’muzun o yıllardaki durumunu, halkın çaresizliğini, tükenmeyen umudunu ne güzel anlatmış…

Zamanın, gündüzün gölgeye, gecenin yıldızlara bakılarak ölçüldüğü yıllar… Sekiz yaşındaki Sakine, ondan iki yaş büyük, sık sık sıtma nöbeti tutan ablası Zehra, henüz çocuk yaşında olmasına karşın, annesinin yardımcısı, kardeşlerinin sevgiyle üstüne düşen Hacer; askerden geldiği halde hâlâ evlenememiş ağabeyleri Mıstık, anaları ve seferberlik, esirlik, kurtuluş derken on yıl askerlik yapmış babalarının -dedeleri de zaten, askerlik, esirlikte toplam on altı yıl, gençliğinin en önemli yıllarını bu vatana harcamış- tütün işçiliği, ekimi döngüsünü konu alan anı anlatı. Birbirini bütünleyen on kısa öykü.

Kitabın sayfalarında gezinirken çarpıcı anılarla karşılaşıyoruz…

Darı ekilince geceleyin domuz gelmesin diye beklenen, buğday arpa ekilince biçilip harmanlama işinde çile çekilen, tütün dikildiğinde her gece yollara düşülen uzak tarla… Ülker küme yıldızı görülünce kalkılıp tütün kırmaya gidilen, güneş tepeye dikilene değin çalışılan, evde yere serilen hasırın üstünde dizilen tütün… Yapraklar, diriliğini yitirmeden dizilmeli, yoksa keletirde (küfe) tütün kızışır yapraktaki küçük bir maraz belirginleşir. Tüccar istemez, onca emek boşa gider. Yalnız çalışırken uyku gelmesin diye komşu bahçesine gidilir; herkes kendi tütününü dizer. Küçücük çocuktan, en yaşlısına herkesin yardımına gereksinim duyulur. O günkü işini bitirenler, diğerlerine yardıma gelir tütün zamanı… Varsıllar ve memurlar dışında yörede herkes aynı işi yapmak zorundadır.

İğneyi kim önce dolduracak yarışmaları, yavaşlamalar, gücün tükenişi… İğnenin battığı yere, kanın durması, yaranın azmaması için kırılan tütün yaprağı sıvısının damlatılması, uykusu gelen, eli ağırlaşan küçüklere, çiğnenip cebe saklanmış sakızın temizlenip paylaştırılması… Küçüklerin ‘bir cuvara içimi’ uyumalarına göz yumulması…

Yapraklar sırıklarda kurutulur, yere serilir, altın sarısı olması için iki yüzü de çevrilir, üst üste

* Naciye Makal, Bindim Tütün Küfesine, Umay Yayınları, 2007, İzmir

yığılır. Çiyli havada tütünlerin üstü kilim ve çavdar saplarıyla örtülür. Islanan tütün kararır,
“Yere inmiş Tanrılar çok ucuz değer biçer, ister sat ister satma,” derler. Oysa köydeki gençlerin nişanlanması, düğünü, tütünün satılmasına bağlıdır. Güze doğru tütün dizilerine kapalı bir yerde makineyle su püskürtülerek tavlanır. Az sulanırsa denk yaparken kırılır; çok ıslanırsa, çürür, emekler boşa gider. Alıcılar evleri dolaşır, balyaları inceler, not alır, gider. Peşinden diğerleri, diğerleri gelir, gider…

“Alıcılar, kendi arasında anlaştığından mı ne, fiyatlarda pek bir ayrım görülmezdi. Yalnız Tekel’in verdiği fiyat daha iyi olurdu. Ama o da göstermelik gibi beş altı kişinin tütününü alıp piyasadan çekiliveriyordu. Ondan sonra tüccarın dediği oluyor, kaçtan isterse ondan alıyordu. Çünkü üreticinin çalacağı başka bir kapı yoktu. İnsafsızca fiyatı düşürdükçe düşürüyor, ‘kabak fiyatına’ tütün alıyordu.” (s. 57)

Yağmurlardan önce deve, at, eşek ne bulunursa; tütün şehre götürülüp teslim edilir. Her üreticinin birkaç balyası ıskartaya çıkar mutlaka, isterse alıp götürmesi; değilse, çok düşük fiyata bırakması önerilir. Pek çoğu geri getirmez, getirdiğinde ne olacak ki!.. Baba Mıstık, ıskarta iki balya tütünü getirip ibret için yakar. Evdeki hesap çarşıya uymaz; ama umut yitirilmez. Babalarının şehirden getirdiği heybeye kimse bakmak istemez… Oğul Mıstık, tütün işindeki rezillikten kurtulup celep olmak ister, baba Mıstık buna karşı çıkar…

İlkokulu bitirince başöğretmenin meccani (parasız yatılı) okula göndermek istediği, ama babasının, “Okumuş adam işe bulaşmaz, bense bir çiftçiyim, yardımcı gerek bana,” demesi, sonradan pişman oluşu, Sakine’nin öğretmeninin önerisi üzerine, abi Mıstık’ın, kardeşinin Aksu Köy Enstitüsü’ne gitmesine yardımcı oluşu…

Mıstık Abisi’nin havaya kaldırıp katırın bir yanındaki keletirin içine bıraktığı tesbihböceği gibi kıvrılıp küfenin dibine yerleşmeye çalışan Sakine ve Zehra… Dönüş yolunda uyuyup katırdan düşmemek için birbirlerine, Keloğlan, kırk katırla kırk satır vb. masallar anlatmaları…

Keletirin ağzından gökyüzünde yıldız kaymasını bekleyen, tam kaydığı sırada ‘Uyumak istiyorum’ sözünü tamamlayamadığı için dileğinin kabul olmadığına inanan Sakine’nin, başka kez uyumamaya çabalaması ve kayan yıldızı görünce çok atik davranmayı düşünmesi…

Uzak tarlada şafak sökene değin yere çuval serilip yatırılan, üstlerine tütün pusatı örtülen Sakine ve Zehra… Sakine’nin düşünde huri kızlarının, “Dile benden ne dilersen!” önerisine, “Uyumak” yanıtını vermesi…

Tütün kokusunun, özellikle çocukların öğürüp kusmasına yol açması, tütün tutması, muşambadan beter tütün pusatının içinde terleme, tütünün yapışkanlığını gidermek için ellerin toprakla ovuşturulması, eve dönünce aynı işlemin ardından önce küllü su; daha sonra sabunla yıkanması, tarlada ekmek ve kelekle yapılan kahvaltının, evde her zaman değişmeyen patlıcan ve bulgur aşının lezzeti…

Kitapta ayrıca doğayı, böcekleri ve hayvanları da Sakine’nin anlatımıyla tanıyoruz. Servislerle kreşe, anaokuluna, okula, dersaneye taşınan günümüz çocuklarının, doğa ilişkisini, ilişkisizliğini düşünmeli bence.

Gece kuşlarının, çekirgelerin, katırın ayak sesine karışması, uzaktan gelen çakal uluması, zakkum, hayıt, fundalıklar arasından geçiş, ateşböceğinin mavi ışığını yakıp söndürerek ortalıkta dolaşması, Sakine ile Zehra’nın yorgunluklarını unutup onları yakalamaya çalışmaları… Ağaç dalına bağlanan katırın ot ve darı saplarıyla doyurulması… Aknine’nin sabahları tarlasındaki börülceleri yememesi için kaplumbağa arayışı, bulduğuna katranla işaret koyup en uzak tarlaya bırakışı, ertesi sabah tarlasında aynı kaplumbağayı görünce kanının beynine sıçraması… Önlerinden geçen yeşil keleri gören analarının, bunun peşinde bir yılan olduğunu bilmesi, öldürülen yılanı gömdükleri yere, kırk gün sonra çukuru açıp yılanın kemiklerini alıp ipe dizerek, nazara karşı korunmak üzere boyunlarına takmak için bellilik koymaları.

Yöreyi, özellikleri ile tanıtan aşağıdaki çarpıcı tümceleri okuyunca, Muğla’nın bir köyünü, çevredeki özellikleriyle canlandırabiliyoruz gözümüzde. Uzak tarla yolundaki kapızdan geçerken duyulan ürperti, köyün hocasının, kıyamet günü kapızın üstüne kıldan ince, kılıçtan keskin sırat köprüsü kurulacağını, günahı olanların katran kazanına düşeceğini, olmayanların ise rahatça geçip öte yakadaki cennete gideceklerini söylediği sözlerin etkisi, “gelinin atıyla yuvarlandığı uçurum”, eski bir mezarlıkta duvarla çevrili mezarda yatan, adağı olanların ziyaret ettiği Hoca Efendi.

‘Bindim Tütün Küfesine’, o yılların Anadolu’sunda halkın, kör inançlarını tanımamıza da yardımcı oluyor. Sıtmasının geçmesi için Feyzullah Hoca’nın okuduktan sonra Zehra’nın ağzına tükürmesi, karnı şişen, iyileşemeyen Zehra’nın dalağının Hayriye Nine tarafından kesilme işleminin draması… Sakine, öğretmen olduktan sonra atandığı köylerde de kendi köyündekine benzer hastalık iyileştirme yöntemleriyle, kör inançlarla karşılaşması.

Salatalık kabuklarının bile kurutulup kışın sarma yapmak için saklandığı yıllar… Öğretmen Sakine’nin, kışı çok sert ve uzun geçen Aksaray’ın bir köyünde doğum izni için, at arabası ile saatlerce yolculuk yapamadığından,“Mevzuata aykırı düşer, gelip buradan hükümet doktorundan rapor alması gerekir,” denmesi üzerine, köydeki kadınlar gibi doğum yapmak zorunda kalması. Doğumdan önce, bebeğin göbeğini kesecek makası, bağlanacak ipliği kaynatıp temiz bir kâğıt içinde saklaması. Kan kaybından “ölümün kıyıcığından dönmesi…”, Aksaray’a gittiğinde, aylardır meyve yiyemeyen çocuklarına aldığı meyve paketini, arabaları kara saplanıp yaya yürümek zorunda kaldığında bile, elinden bırakmak istemeyişi…

Bu kitap hem ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine, hem de üniversitelerin eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adaylarına önerilmeli bana göre.

Günümüzün doyumsuz çocuklarına Sakine ve ablalarının, parasal olmayan, küçük şeylerden mutlu oluşları örnek göstermeli. Sakine’nin, tütün satılınca babasından isteyeceği yalnızca, üstü al yeşil benekli entarilik Nazilli basması, bağcığı püsküllü kırmızı bir pabuç, süt gibi ak bir kurdele, bez torba yerine kitap ve defterini koyacağı kilitli bir okul çantasının hayali…

Naciye Makal, kitapta, çiçeği burnunda cumhuriyetimizin kazanımlarından köy enstitülerinin, yoksul ve çaresiz köylü çocuklarının yaşama tutunmaları, kendileri, aileleri ve ülkemiz için ne denli önemli bir işlevi olduğunu da etkileyici bir anlatımla sunuyor okura.

Bu güzel yapıtın, öğretmen olur olmaz merkeze atanmak isteyen, ‘aylığım kadar çalışırım’ diyen genç öğretmenlerimize ve öğretmen adaylarına Anadolu gerçeğini tanımaları yönünde kılavuz olacağını düşünüyorum.

Yerel sözcüklerin de yer aldığı ‘Bindim Tütün Küfesine’ kitabını, yalın bir dil ve akıcı üslupla ne güzel yazmışsın Naciye Abla!.. (Öğretmen Dünyası, Temmuz 2007, Yıl: 28, Sayı: 331, Sayfa: 41-42)

* Naciye Makal, Bindim Tütün Küfesine, Umay Yayınları, 2007, İzmir

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir