ABDÜLKADİR BULUT’UN DÜZYAZILARI
|Değerli dostlar, merhaba,
Abdülkadir Bulut dostluğu ile sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yazın dünyasında şairliği ile tanınan,1985 yılında, trafik kazasında genç yaşta yitirdiğimiz Abdülkadir Bulut’un, “Üveyikler Göçerken” (1981) ve “Sakar Tay” (1983) adlı iki çocuk romanının yanı sıra dergi sayfalarında kalan çok sayıda yazısı bulunmakta.
Eşim Ali ile birlikte hazırladığımız Bulut’u her yönüyle tanıtmaya çalıştığımız “Abdülkadir Bulut, Kasabalı Lorca” adlı yapıtımızda biz onun, bu şiir ve yazılarından ulaşabildiklerimize yer verdik.

Şiirleri hakkında pek çok yazı yazılmış, irdelenip incelenmiş. Ancak Bulut’un, gerek çocuk romanları; gerekse yazıları ile ilgili bir yazı ya da yorum okumadım şimdiye değin.
Bulut’un yazılarının ve çocuk romanlarının da şiirleri kadar üzerinde durulması ve incelenmesi gerek diye düşünüyorum. Önce onun düzyazılarındaki, ardından çocuk romanlarındaki dil ve anlatımına kısaca değinmek isterim.
Bulut’un yazılarını, kitap tanıtma ve diğer yazıları olarak iki bölümde inceledim. Bulut’un otuz bir yazısı var; bunların on yedisi kitap tanıtma yazısı. Onun, 1968 yılında ilk yazısı ile karşılaşıyoruz (Şair ve Yazarlarımız Nasıl Yazıyorlar). Bulut’un ilk kitap tanıtma yazısının, Salâh Birsel’in şiir kitabı Haydar Haydar (1973); son kitap tanıtma yazısının da Adnan Satıcı’nın şiir kitabı Ülkesiz Şarkılar (1985) olduğunu düşünüyorum. Güzelliklerle Örülen Duygu (1985) ise son yazısı olmalı.

Bulut’un söyleşileri de var. Onun, şair Kemal Özer’le yaptığı bir söyleşisi; Haydar Ergülen, Necati Güngör, Turgay Fişekçi ve Adnan Satıcı’nın da Bulut ile yaptıkları dört ayrı söyleşi bulunmakta.
Kitap tanıtma yazılarının kendi içinde değerlendirdiğimizde:
- Öykü kitabı tanıtma,
- Şiir kitabı tanıtma,
- Çeviri öykü kitabı tanıtma,
- Çeviri şiir kitabı tanıtma,
- Eğitim-öğretim ve kültür konusunu içeren kitap tanıtma,
- Çocuk şiir ve öykü kitabı tanıtma,
- Yıllık tanıtma,
- Sözlük tanıtma,
Diğer yazılarının konularına göre sınıflandırdığımızda ise:
- Kendi şiir anlayışıyla,
- Şair ve yazarlarımızın toplumdaki yeri ve önemi ile,
- Dilimizin ve sözcüklerin önemiyle ilgili,
- Çocukların eğitimine yönelik
Yaşasaydı kuşkusuz pek çok yazısı olacaktı. O da bunları yapıtlaştıracaktı.

Kısacık yaşamına neler sığdırmış. Kültür, eğitim, özellikle çocuk edebiyatı, onun çok önemsediği konular. Yazdığı “Kahveci Güzeli” adlı çocuk şiir kitabı ile “Üveyikler Göçerken” ve “Sakar Tay” adlı çocuk romanları; tanıttığı çocuk şiir ve öykü kitapları da onun, yarınımız geleceğimiz olan çocukları önemsediğini göstermekte.
Bulut’un, ayrıca ‘Dibek’ ve ‘Tutuculara Halk Yanıt Veriyor’ adlı yazılarında Türkçe sözcüklerin kullanılması için çabasını görmekteyiz.
Dibek başlıklı yazısında anadil kullanımı üzerine düşüncesini şöyle açıklıyor: “[…] anadilimizi kaynaklayan, anadilimize yeni boyutlar kazandıran sözcükler, halk ağızlarında diriliğini sürdürüyor. Onların içinde göveriyor. Yazarlarımız, ozanlarımız aracılığıyla bu denli sözcükler yaygınlaştırılıyor. Bu sevinilecek bir tutum kuşkusuz. Kusursuz bir atılım ve ileri bir yazma, konuşma işçiliği.”

Behçet Necatigil’in şiir kitabı “Kareler Aklar”ı tanıttığı, ‘Kareler Aklar’dan Yola Çıkınca’ adlı yazısında Bulut, “Sanırım sözcükler Necatigil’de yorulduğu kadar, bir başka ozanda yorulmuyor. Böylece Necatigil sözcükleri tembel değil. Tersine, işlerliği olan sözcükler durumuna geliyor.” diyor.
Onun, Necatigil’in şiirleri için söylediklerini ben de, Abdülkadir Bulut’un yazıları için söylemeliyim.
Abdülkadir Bulut, yazılarında kusursuz bir dil, akıcı bir anlatım kullanıyor. Sözcükler, özellikle öztürkçe sözcükler onun yazılarında dans ediyor sanki. Pek çok yapım eki işlerlik kazanıyor onun kaleminde. Yeni kullanımlar oluyor dilimiz için. Arapça, Farsça bazı sözcüklere de bu ekleri ustaca yerleştiriyor.
- Ad Soylu Sözcüklerden Ad Soylu Sözcükler Türetiyor
-deş eki: özdeştiğinden, özdeştirmemek
-in eki: evinsizdi
-siz eki: ev-in-siz
-lek eki: anlağımıza
* Eylem Kökünden Ad Gövdesine Dönüşen Sözcüklerden, Ad Soylu Sözcük Türetiyor
-lik eki: durallığı, üzgünlükleri,
2- Ad Soylu Sözcüklerden Eylem Türetiyor
-le eki: somutluyor, muştuluyor
Farsça ‘hiç’ sözcüğüne de aynı eki getirerek kullanıyor:
hiç-le(n)- “Dahası, insansal gelişimin, tarihsel süreç içinde yadsınması, hiçlenmesi, bir anlamda yoksanması sayılmaz mı?”
-(i) mse: azımsanacak, yokumsanacak
-se eki: yoksanması
* Eylem Kökünden Ad Gövdesine Dönüşen Sözcükten Eylem Türetiyor
-le eki: olurlayamayız
3. Eylemlerden Ad Soylu Sözcükler Türetiyor
-me eki: devindirmemle, yadsımamdan, kotarmanın
-i eki: iç tepilere
-( )l eki: durallığı
-(in)ç eki: üzünç
-gen eki: devingen
-im eki: söz edimlerinden, yaratım, erimde, savaşımlarını, devinimlerdir, istemlerimize, çağrışımın
-( )k eki: oynaklı
-elge eki: konalga
* Ad Kökünden Eylem Gövdesine Dönüşen Sözcüklerden Ad Soylu Sözcükler Türetiyor
-(i)m eki: düşlemlerinizle, ikilem
Bulut’un Türettiği Türkçe Sözlük’te Bulunmayan Sözcükler
* Ad Soylu Sözcüklerden Ad Soylu Sözcükler Türetiyor
-cil eki: çoğcul
-(i)n eki: etkinsizlik
-siz eki: etkinsizlik
-lik eki:
Arapça ‘hüzün’ sözcüğüne -lik ekini getiriyor.
hüzün-lük “[…] nesneleri tutuş biçiminde de bir hüzünlük vardır.”
* Ad Soylu Sözcüklerden Eylem Türetiyor
-le eki: yakınlıyor, dıştalanamazdı
Arapça ‘ufuk’ ve Farsça ‘kavga’ sözcüklerine de bu eki getirerek kullanıyor.
(ufuk-la(n)-dır- “[…] canlı, çocuğa göreli bir anlatımla ufuklandırıyor öyküsünü.”
kavga-la(n)-dır- “[…] diğer edebiyat türlerini kavgalandıranlar için de söz konusudur.”
* Eylemlerden Ad Soylu Sözcükler Türetiyor
-li eki: oynaklı
-sel eki: dizesel, döngüsellikler
-lik eki: üzünçlük, yaşarlığını
-ici eki: gönendirici
-i eki: özeniyi
-im eki: örümünü
* Eylemlerden Eylem Türetiyor
-le eki: çağrışımlayalım, ölçütlenir
Yukarda belirttiğim, Bulut’un yazılarında kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te bulunmayan,‘gönendirici, hüzünlük, örüm, özeni’ gibi sözcükler Anamur yöresinde halkın kullandığı sözcüklerden.
Ayrıca
öndüşünce: “Öndüşüncedir, önsözdür.”
ikilem anlam: “Bir de Kareler’deki ikilem anlamı Aklar’da göremiyoruz.”
önel: “Karalama bende önel olarak vardır.”
cümlelerinde gördüğümüz gibi kendine özgü bir anlatım biçimi yaratıyor Bulut, tıpkı şiirlerindeki gibi.
Söyleyişteki daralmayı yazılarında kullanımı:
izleyecektir > izliyecektir
taşımayan > taşımıyan
sürükleyen > sürükliyen
düzenleyen > düzenliyenlerin
“/y/ yarı ünlüsü kendisinden önce gelen geniş ünlünün daralmasına neden olur. Bu durum yalnızca söyleyişte kalabildiği gibi yazıma yansıyan örnekleri de vardır” (Yazım Kılavuzu, Dil Derneği, Ankara, 2002, s: 8). Aşağıda görüldüğü gibi Bulut, genellikle konuşmada kullanılan bu kuralı yazılarına da yansıtmış. Çocuk romanlarında da aynı uygulamayı görmekteyiz.
- ‘ne ki’ bağlacını kullanım biçimi:
Her yazarın anlatım biçemi farklıdır. Onu diğer yazarlardan farklı kılan da budur zaten. Bulut, cümlelerini birbirine ‘ne ki’ ile bağlamayı seviyor. Hatta bazı yazılarında bu bağlacı birkaç kez kullanıyor.
“Açtım sözlüğü, bu sözcüklerin kapsamını yokladım, ne ki, istediğim özü bulamadım.” (Varlık Yıllığı 76 başlıklı yazısından
“Bu sesler kısa dalga radyo istasyonlarının sesleri gibi yanık, yiğit ve diridir. Ne ki, net olarak ulaşamaz kitlelere.” (Enver Gökçe Onur Gecesine Doğru başlıklı yazısından)
Çağrışımsal Anlatılar ve Yereli Evrensele Taşıması:
‘yaşananı demlemek’; ‘elma yüklü bir ağaç’; ‘bölümlere peteklenen şiirler’; ‘olayları çağın verileriyle emiştirmek, şiir sağımına geçmek’; ‘portakal sergisi gibi sergilenen yaşam’, ‘yolların bir kuşak gibi dünyamıza dolanması’; ‘kucak kucağa yatan kardeş konular’, ‘şiire varmak, şiirin sıcak elini yakalamak’; ‘suya dalar gibi vuruş yapma’, ‘şiirin yapısına tuğla gibi oturması’; ‘eleğe vurulan, didik didik edilen sıkıntılar, üzgünlükler, ölümler, yorgunluklar’, ‘süyüm süyüm algılar çıkarmak gün ışığına.’ Ne çağrışımsal bir anlatı… Şiir gibi yazılan yazılar bunlar. Bulut, yetiştiği yörenin, Torosların Yörük kültürünü, sözcük ve deyimlerini şiirlerinde kullandığı gibi, yazılarına da yedirerek yereli evrensele taşımış bir yazar.
Turgay Fişekçi’nin Bulut ile Söyleşi’sinde yöneltilen soruya verdiği yanıtta; “Elbette bir sanat eri olarak söz konusu kültür alanına kalem batırmak benim görevimdi. Üstelik kavlağını beğenmeyen bir yılan görünümüne düşemezdim.” derken içinden geldiği toprağa ve halkına olan saygısını, onlara verdiği önemi de belirtiyor.
Sanatçının Ölmesini Beklemek başlıklı yazısında; “[…] sanatçı kendi özeleştirisini yapan insandır bir bakıma. Kendi özeleştirisini yapacak ki, bazı yanlışlar ortadan silinmiş olacak.” diyen Bulut, Adnan Binyazar’ın Kültür ve Eğitim Sorunları adlı kitabını tanıtan yazısında ise; “Artık günümüz sanatçısı, bilim adamı, politikacısı düşünmelidir. Hem de uzun uzun. Toplumsal değerlerimizin yıkıldığı, yağmalandığı, yozlaştırıldığı bir ortamda sanatçı tavır alma zamanının geldiğini kendinde uyarmalıdır. Seyirci kalan her zaman yitirmiştir; seyirciliğin geçersizliği bütünüyle ortadadır. Ulusların çöküşlerini irdelersek altında bütünüyle seyircilik yatar.” sözleriyle sanatçının evrensel sorumluluğunu da vurguluyor.
Sakar Tay ve Üveyikler Göçerken adlı çocuk romanlarının dil ve anlatımına baktığımızda ise
Muhtemelen Anamur çevresinde duyduğu ya da tanık olduğu olayları, kendi yorumuyla anlatırken, “Kekikdağı, Alaca, Selinti, Koçaş, Asardağı, Damlarça, Delikkaya, Çirişburnu, Yalçıdağı, Suluca” gibi yöresinin coğrafya adlarını; “Topbaş Ali, Gökülü, Topkara Hüsmen, Arapların Döne, Çullu Hasan, Avcı Süleyman” gibi yöresindeki lakap ve takma adları kullanıyor.
Yazar, çocukluğunun geçtiği yöreyi, kır yaşamını anlatırken yöresel sözcükleri, deyimleri; çayır, burma, madımak dövülmüş diken, göbelek gibi hayvan yemi olan bitki adlarını da vermiş. Arıcılığı, yayla-sahil yolculuğu sırasındaki yaşamı ve doğayı, kuşları çocuk gözüyle pek güzel anlatmış. “Şahan, kuş göğsü yer beş sene yaşar; ama kuzgun leş yer, üç yüz sene yaşar” bilgisini ve alıcı kuşların ikişer ikişer yöreyi paylaştıklarını da okuyoruz kitaptan. Çocuklara doğa, hayvanlar böyle sevdirilebilir ancak.
“Yolunuz iziniz açık olsun.”, “Doğurana da tuzlayana da bin kere maşallah” gibi yöre dualarını; “Köylünün ağzı kese değil ki büzesin.”, “Nerde çalgı, orda kalgı”, “Bir adamın canı çıkacağına huyu çıksın” gibi yöre deyimlerini ve “Abov”, “geç akşam”, “ihtimal gördünüz mü?”, “Uşak hiç ayağı kırılmış tay iyi olur mu?” gibi yöre ağzını kusursuz bir anlatımla veriyor Bulut, romanlarında.
Yörede, ‘et-’ yardımcı eylemi ‘yap-’ yardımcı eyleminden daha çok kullanıldığından yazar, kitaptaki pek çok deyimde bu özelliği yansıtmış: “alnını toplar gibi etmek”, “boynunu oynatır gibi etmek”, “duraklar gibi etmek”, “irkilir gibi etmek” gibi.
‘İçi geçmek’ deyimini de o, halk dilinde, ‘Bir işe yaramaz duruma gelmek’ anlamında kullanmış. “Oysa şimdi onun akranları ortaokulda okuyorlardı. Onları görünce içi geçiyordu,” tümcesinde olduğu gibi.
Bulut, her iki romanda da, şiirlerindeki gibi, kıvrak Türkçesi ile onların çok kolay anlayıp algılayacağı bir anlatım sunuyor çocuklara.
Çarpıcı, Çağrışımsal Betimlemeler
“Bir limon gibi sıksan başını bir tas dolusu sevinç suyu çıkacaktı.”, “Sessizliğin içine iğne atsan geçmezdi.”, “İki düşünce arasında kırlangıçları andıran bir mekik gibi gidip geliyordu.” “Işık yağmuru zaman zaman kümeler halinde zaman zaman da bir ip gibi oluyordu.”, “Bir kelebek donuna girmişti sanki uçuyordu.”,
İlginç Benzetmeler
“Evcik, boynunda altın dizili bir geline benzemişti.”, “…yeryüzünde taşıdığı sevinci bir tespih tanesi gibi sıraladı.”, “Kuzuların karnı bile çaput gibiydi.” “Daha ilk akşamdan sürme gibi uyku çekilirdi gözlerine.”
Sıralanan bu betimleme ve benzetmeler, yazarın düşünce, duygu ve düş gücünü veriyor.
Yöresel Yazım ve Dil Kusurları
Bulut’un şiirlerinde, diğer düz yazılarında pek tanık olmadığımız bazı yazım ve dil kusurlarıyla karşılaşıyoruz Sakar Tay ve Üveyikler Göçerken’de. Örneğin:
- Art arda gelen tek heceli sözcükler kitapta hep bitişik yazılmış:
‘birgün, herbir, hergün, herşey, birşey gibi…
- Tek heceli sözcükler, ardından gelen sözcüğe bitişik kullanılmış:
‘birtayı, yolayrımına, gözönü, gökboncuk’ gibi.
- Çok heceli bazı sözcüklerin de bitişik yazıldığına tanık oluyoruz.
‘yerindenbile’ gibi.
- ‘ki’ bağlacı çoğu yerde sözcüğe bitişik verilmiş:
‘yeterki’ gibi.
– ‘mi’ soru ekinin bazen eyleme bitişik, bazen ayrı yazıldığını görüyoruz: ‘olmazmıydı?’, gidermi?’, ‘kovmazlar mıydı?’ gibi.
– Yazar ‘de’ bağlacını, ‘ammada’, ‘zıplamışsada’, ‘bitmişte’, bulmakta’, ‘bulmamakta’, kaybolmakta’ örneklerindeki gibi, çoğunlukla kendisinden önceki sözcüğe, ünsüzler benzeşmesine de uydurup bitişik yazmış.
– ‘Birdenbire’ ve ‘elâlem’ gibi bitişik yazılması gereken sözcükler ise ayrı yazılmış. ‘birden bire’, ‘el alem’ gibi.
– ‘değnek’ sözcüğü ‘deynek’; ‘karartı’ sözcüğü ‘karaltı’; ‘birbirlerine’ sözcüğü, ‘biribirlerine’ olarak yerel dildeki biçimiyle verilmiş.
Abdülkadir Bulut’un, bu iki romanında yöresinin dilini, kullanılış biçimiyle örneklendirmek istediğini düşünüyorum. Değilse yazarın, şairliğinin gölgesinde kalan düzyazılarında Türkçeyi neredeyse kusuruz kullandığına tanık oluyoruz. Yazım kusurlarının bir kısmının da dizgiden kaynaklandığı kanısındayım.
Sakar Tay ve Üveyikler Göçerken romanları, günümüz kent yaşamının boğuntusundaki çocukların dünyasına çok renkli ve farklı bir pencere açıyor. Onun, beklenmedik erken ölümünün, çocuk yazınımız için önemli bir kayıp.
Dilimizin zenginleşmesine çalışan, çok yönlü, üretken bir şair ve yazar olan Abdülkadir Bulut’un yazılarını da şiirleri kadar önemsiyor; yazın araştırmacılarının onun bu yönünü de göz ardı etmeden değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli dostlar sözlerimi Abdülkadir Bulut’un 26 Mayıs 1985’te yazdığı son şiiri ile bitirmek istiyorum. Saygılarımla.
SENİN FERİŞTAHIN DA GELSE
Eğer benim aklımda tuttuğum
Aklın bir su kıyısından koparılarak
Dünyanın göğsüne bırakılmış bir gülse
Ve bana benziyorsa toprağı
Vermem sana feriştahın da gelse
Eğer benim aklımdan geçen
Rüzgâr uğultularından yapılmış
Süsü onur olan bir alınsa
Elini sürdürmem ben senin
Feriştahın da gelse 26 Mayıs 1985
Not:31 Ekim 2010’da İstanbul Kitap Fuarı’nda (TÜYAP) Ataol Behramoğlu, Mehmet Atay, Ali F. Bilir’in de konuşmacı olduğu söyleşi metni.
(Bu konuşma, şair-yazar Ali F. Bilir’in konuşmacı, yazar Orhan Özdemir’in de yönetken olduğu 07 Ocak 2011’de Mersin İçel Sanat Kulübü’nde ve 12 Ocak 2011’de Adana Kitap Fuarı’nda (TÜYAP) da biraz değiştirilerek yapılmıştır.